17 Mart 2012 Cumartesi

YOL AĞI

Kendine, insana, önce bak.

Tepkini çek kenara. Görüşünü ağır bir perde gibi kapamasın. Aldırma öyle acilin kapısına dayanan ambulans gibi ortalığı ayağa kaldırmasına. Kuyruğu yarıp öne geçmeye bakan yontulmamışlardan fazla da farkı yok. Beklesin. Beklemeyi öğrensin. Adı üstünde, “tepki!” ama daha bismillah, sahneye atlayıp kendiyle doldurmamayı o bile öğrenebilir.

Bakmayı da sen öğren. Her şey sırasıyla, görmeye daha gelmedik. Bakmayı.

Önündeki, bir yol ağına benziyor. Üst üste, yerin altına girip çıkan, kesişen, dört yana dağılan, daralan, genişleyen, toprak-asfalt-beton kaplı, bir yerlere bağlanan ya da çıkmaz.

Yol ağına.

Öyleyse baktığına ver hakkını. Eline bir doğru, iki prensip, yarım ideal alıp üzerine yürüme.

Bak.

Aynı anda var olanlara. Bir yandan dipten dibe not verirken karşındakine içtenlikle kucak açıyorsun. Araya bir bariyer koyuyorsun ama karşılıklı akan da akıyor. Arkanı dönme dürtüsüne zor bela karşı dururken düşürdüğü ışık başka bir yolunu esinlendiriyor. Bütün içinle şimdi buradasın. Ama bu, rüzgar döndüğünde artık olmamana engel değil. Hangisi doğru diye sorma. İkisi de hakiki. Demek ki hepsi iç içe. O zaman çok katlılığı iki taşın aralığına sıkıştırmaya kalkışma.

Sus ve bak!

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder