31 Ekim 2023 Salı

BİNLERCE KELİME

Fransız sokak fotografçısı Robert Doisneau’nun çektiği Kentaurların Savaşı’na baktıkça bakıyorum.



Zıtlaşan yalnızca bu yarı at mitolojik varlıklar değil. Varoluş boyutları da: Sıradan ile olağanüstü. İyi bir fotografın vurucu öğelerinden başta geleni renk, biçim, ışık ve perspektifte kontrast ise baktıkça derinleşen bir fotograf, kontrastı sergilenen anlamlar arasında da yakalayan oluyor.

Gündelik ve potansiyel. Görünürde egemen olan aleladelik ile potansiyel olarak kaldığı yerde gücü zamanı da zemini de aşan, kozmikleşen mitik alem. Sıradan hayatın görmezden geldiği, üzerini her şey bildiği kendi kıt gerçekliğiyle örttüğü, bunun ötelerine, Bilinmeyene işaret eden dipsiz arketiplerin katı.

Savaşı seyreden yaşlı çifte yüklediğim sıradanlığa tam burun kıvıracakken odağım onlara kayıyor. Kadın adamın şemsiyesini taşırken adamın elinde kadının çantası. Yükleri paylaşılmış bütün bir ömrün yakınlığıyla baş başa, omuz omza vermişler. Onların arasındaki şimdi savaş değil, uyum, dayanışma, paylaşım. Al sana bir kontrast daha!

Böylece kentaurlar yalnız birbirleriyle değil, üzerinde, karşısında oldukları Gündelik ile de çekişme halinde.

Ya seyir ve eyleme neler demeli?

Yer değiştirip duran Küçük ile Büyüğe?

Bedeli binlerce kelime, fotograf gibi bir fotograf işte.

9 Ekim 2023 Pazartesi

KEDİ GİBİ OL

Kedi ağaçtan düştüğünde bırakır kendini, diyor Alan Watts (What is Tao?). Gevşer, yumuşacıktır, yere hafifçe iner. Ama düşecek olduğunda son anda düşmek istemeyeceği tutarsa gerilip katılaşacak, bir torba dolusu kırık kemik olarak yeri boylayacaktır. Tao felsefesine göre benzeri şekilde hayatlarımızın her anında hepimiz bir ağaçtan düşmekteyiz. Dünyaya geldiğimiz anda bir uçurumdan aşağı tekmeyi yiyor, düşüyor da düşüyoruz ve bunu durdurmanın hiçbir yolu yok. Onun için, sürekli bir gerilim halinde yaşamak ve aslında bütün hayat gelip geçici olduğundan bizim gibi düşmekte olan türlü şeye tutunmak yerine kedi gibi olun.

Ya kedi gibi ol, hareketlerin seni tüy gibi yapsın ya da bir torba dolusu kırık kemik halinde dolaş dur.

Yoga yapanlar, başta çok zor gelen bir duruşun insan deneyimle kendini daha çok salabildikçe nasıl gıdım gıdım kolaylaştığını, hafiflediğini anlatır. Bunu bedenimle değil de ruh halimle yaşıyorum. Tepkimle kaskatı girdiğim bir karşılığım, direnmeyip bu hale kendimi bıraktıkça taş olmaktan çıkıp tüy olmaya doğru gidiyor.

Zaman ve zemin kedi gibi olma egzersizine sayısız olanak sunmuyor mu zaten? Hemen her an, içime kulak verdiğimde bir katılık, sertlik, düğüm hali duyabiliyorum. Ama iri ama dikkat etmesen geçip gidecek ufak düğümlenmeler. Direnç.

Diplerine doğru kendimi bıraktığımda dalga dalga çözülüp gitmelerini izlemek ilginç ve hoş.

Kedi gibi olmak serbestleştiriyor insanı.