29 Ağustos 2015 Cumartesi

DENGE

Soru, ülkende, bölgende kıyamet kopar, kanlı bir cinnet yaşanırken kendini nasıl konumlandıracağın.

İlk dürtü de “bir şeyler yapmak.” Yüreğin bütünün parçası kalmaktan, yangına körükle değil, taşıyabileceğin kadar suyla gitmekten yana. Ama neyle, nasıl? Bilemediğinde, “Ben demiştim zaten! Kimsin ki ne yapacaksın?!” demeye getiren sıradan akıldan tarafa savrulmak işten değil. Hiçbir şey olmuyormuş gibi kendi ufak dünyana çekilmek, abartılı bir günü gün edicilik ya da daha incelmiş entelektüel, estetik zevkler, avuntu peşinde koşmak.

Ama gelip güdük bir öfkeli sızlanmaya dayanan kaygı buhranının duyarlıkla karıştırıldığı, neredeyse erdem sayıldığı bir ortamda iyi bir yanıt bulamadığın ilki nasıl hiçbir yere götürmüyor, var olan yılgınlığı daha da derinleştirmekten başka işe yaramıyorsa, ikincisi de son derece koparıcı, eksiltici.

*
Beş çocuğuna bakmak için kömür madeninde çalışmış, onlar büyüdüğünde çekip gittiği Güney Afrika’da siyahlarla yaşamış, son yıllarda belkemiğindeki sorunlar yüzünden defalarca ameliyat geçirip yeni yeni ayağa kalkan beyaz Amerikalı bir arkadaşım var. Açmazdan ona söz ettiğimde, bütün bir ömrü kafasının içinde değil, bedeninde geçirmiş bu kadının cevabı, sanatı ecdadından öğrenmiş bir kırık-çıkıkçının ustalıklı tek hamlesi gibi şeyleri yerli yerine oturtucu, ferahlatıcı geldi.

“Derin bir nefes al, çık dışarı. Bırak, ellerin kirlensin. Yardımcı olabileceğin birilerini bul. İlişkilen. İlişkinin bir anlık mı, daha mı uzun süreceğinin önemi yok. Aç kalbini. Ve en önemlisi, nefes almayı hiç unutma!”

Evet. Neden ya hep ya hiç diye düşünmeli? Durumu olduğu gibi değiştirme gücüm, değiştirebilecek ve benim de ait olacağım bir topluluk yoksa insan kardeşlerime sırt çevirip bildik dünyama kapanmalı?

Bir adım bir adım, uzatılan bir el bir el, bunca karmaşaya, acıya getirilecek bir nefes bir nefestir.

Her şey değişmeyecekse hiçbir şey değiştirmeme kapanından çık dışarı. Uzan. El uzat.


Denge oralarda bir yerde olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder