7 Ağustos 2015 Cuma

NASIL BİR DİKKAT?

Nasıl bir dikkat bu? Gücünü iradeden (bunun tanımı, bir düşüncenin, varlığın tüm diğer yanları üzerinde hakimiyetini ilan etmesiyse) almayan bir türü. İrade bu haliyle zorbaca. İç dinamikleri, ilişkileri hiç gözetmeden dışarıdan ve tepeden dayatılan “gerek”lere dayanıyor. Uyulmadığı, başkaldırıldığında suçlama-suçlanma şamarlarını indiriyor. Ve suçlama, utanma, hiçbir zaman olumlu, kalıcı bir değişime yol açmıyor. Açılabilecek bütün yolları, neden olduğu pasif agresif bir ayak direme, günü kurtarma ve suçlayan yandan saklanma dürtüsüyle baştan kapıyor.

İrade, insanın kendini zorba lideriyle bir tek parti yönetimine teslimi gibi. Bir süre ite dürte gitse de eninde sonunda kırılmalar, yabancılaşma ve isyan başlıyor.

Oysa işe yarar ve sürdürülebilir değişim tam tersi yönden geliyor. Dıştan (içselleştirilmiş dış bakıştan) içe değil, içten dışa bakışla. Onun için de ezberlerin, savunma-saldırının bir kenara çekilmesi ve insanın kendiyle belki hiç kurmadığı kadar yakın, dolaysız bir ilişki kurmasıyla. Burada eleştiri, hesap sorma, suçlama, kınama, yargılar yok. Bir can dostunun yanında oturmak gibi. Onu onda anlamaya çalışırım. Can kulağıyla dinler, aklımdan fikrimden önce varlığımı sunarım. İlgim, dikkatim kendiliğindendir.

İşte kendimle de öyle bir ilişki başladığında ortaya çıkan dikkat, kast ettiğim. Katıksız bir anlama isteğinden doğan ilgi, merak, gerçek bir içe bakış ve iletişimle sahne canlanmaya başlıyor. Anlayışsız bir tahakküm eğilimi (insanın dayatmacı iradeyle kendine iş yaptırmaya çalışması), gönüllü bir işbirliğinde eriyor. Peşinen kırbacını önce kendine, sonra herkese, her şeye indiren yargıç, sesler arasında bir ses haline geldikçe göze indirdiği perde kalkıyor. Böyle bir yakınlaşma, insanın iç aleminden dışa yayılıyor.


Beslendikçe, önü açıldıkça ivmelenen, kendiliğinden gelişen böyle bir dikkat, senden enerji istemek yerine sana enerji veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder