Otobüs terminalinin karşısındaki Özkaymak pastanesinde
oturuyorum. Buranın tatlıları iyi. Yanına bir de orta kahve. Yandaki masada 6-7
kişilik bir grup. Bir kısmı şalvarlı erkeklerle iki kadın. Ailevi ve ciddi
görünen bir meselenin halli için nerede nasıl bir araya geleceklerini
konuşuyorlar. Erkeklerin huzursuz kararsızlıkları suskunluklarından okunuyor.
Durumu toparlayan, yol ve seçeneklerini sunan, kadınlardan daha yaşlı olanı.
İşten izin alabilirse orada olacağını, olmazsa diğerlerinin onun evinde
toplanmasını söylüyor. Taşra özeniyle giyinmiş; züppe şehirlinin dudak bükeceği
şeylerden derlenmiş bir kıyafet, pabuçlar, çanta. Güçlü bir tip. Doğal bir kriz
çözücü. Kendi akıllarına daha iyisi gelmeyen erkekler, fazlalıksız
yatıştırıcılığını, becerikli gerçekçiliğini ve önerdiklerini uysalca kabul
ediyor. “O gün” yeniden görüşmek üzere ayrılıyorlar.
Gözüm yolun karşısına kayıyor. Derme çatma bir apartman,
üstüne alakasız görünümlü bir kat çıkılmış. Önünde yüksek bir palmiye. Yanında
yeni bir bina, üst tarafı natamam, alt balkonlarda rengarenk çamaşır. Göz
alabildiğine cephelerde kenarı köşesinden paslanmış, solmuş, her telden irili
ufaklı levha.. Herhangi bir yerde görülenden hiçbir farkı olmayan sıradan bir
çerçeve.
Ama şimdi, tatlı, kahve, sıcak ve yan masada tanık
olduğum şeyle yüreğim ısınmış, açılmış, farklı bakıyorum. Gördüğüm genelde
olduğu gibi “çirkin,” hissettiğim de ona tepki (itme ya da ıslah hayalleri)
değil. Neyse ondalığında bakıyor, kesip biçmeden olduğu gibi alıyorum.
Geri kalanı, arkasından geleni bambaşka bir yere taşıyan
bir kabul bu. Kafama ne kadar uygun olduğuyla tartılan, sonuca göre yaklaştığım
ya da uzaklaştığım bir varoluş parçası değil. Olanı kendisinde anlamaya
gönüllü, ben de ben demeyen bir dokunuş.
Böyle bir kabul eleştirel bakışa engel mi? Neden olsun?
Engel ya da tamamlayıcı oluşu, daha başka nasıl olabilir sorusunu hangi aşamada
ne şekilde ortaya koyacağıma bağlı. Konuk olduğum birinin evinde kafama uygunluğuna
bakmak yerine mekanına (düşüncesine, hissine, ruhuna) saygıyla uzanırsam, daha
iyisini, doğrusunu, güzelini senden iyi biliyorum kibrinden uzakta bulacaklarım
bir test sınavının çözüm anahtarından çok daha hakiki olmaz mı?
Önce karşındakini ve kendisinde görmeyi öğren.
Seçeneklerini üstünlük varsayımıyla değil, farklı ışıklar
düşürmek üzere daha sonra sunabilirsin.
*
Jonathan Odell’in müthiş romanı The Healing’de şifacı Polly Shine, on iki yaşındaki çömezi siyah
kıza, kulak verirsen sana her şey anlatır, söyler, diyor, kökler, yapraklar,
hastalıklar, acı.. Yüreğinden bak, baktığını şuracığa, kalbinin yanına koy ve
sıcağında tereyağı gibi erit onu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder