Akustik panoramamın sağ tarafında, kayalıklara vuran
sakin deniz sesleri dikkatimi çekti. Sonra kulağım sol uca, plajdaki insanlara
kaydı. Bu mesafede ayrıntısızlaşan sesler peltesinden sivrilen BABAA çığlıklarına.
Türdeş seçiciliği. Bir görüntüde, sesler ve harekette
dikkat insana çekiliyor. Sonunda insan, odağın merkezi olmakla kalmıyor, onu tek
başına işgal ediyor. Etraflıca da değil. O an ne eyliyor, ne ses çıkarıyorsa o
kadarıyla. Yontulmamış bir dikkate takılabilecek, gevişi getirile getirile en
kanıksanmış tasavvurunun birbirini kendiliğinden izleyerek ipe dizilen korku,
kaygı, umut, sevinç vb halkalarıyla.
Dikkat çalışılıp eğitildikçe algıyı sıkıca kuşatan
duvarlar inceliyor, geçirgenleşiyor. Sahnenin insandan hariç yanları algıya
katılıyor. Kıyamet koparken kuş seslerini işitebiliyorsun o vakit. Ormanlık
tepelere, çatlak betona, paslı su depolarıyla kahve maşrapana düşen ışığın bin
bir tonunu seçebiliyorsun.
Zaman algın da hareketleniyor. Nokta nokta olayların
ardında süreçleri, tekrarlayan motifleri ayırt ediyorsun. An, kaprisli tepkilerinle
sınırlanmış bir tutsaklık olmaktan çıkıyor, akıştaki yerine dönüyor.
Sen ona savaş açmadan, asılıp sürüklenmeden, altında
ezilmeden geliyor ve geçiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder