24 Kasım 2022 Perşembe

YERÇEKİMİ YORGUNLUĞU

Kasım, aylardan hangisi olduğunu sonuna gelirken hatırladı, pastırma yazı sıcağını, güneşi, ışığı üzerinden sıyırıp attığı gibi soğuyup karardı. Sen bilirsin, dedim, burada kalıcı değilim zaten. Kuruçeşme ile Bebek arasıyla sınırladığım İstanbul uğrağını Emirgan’a doğru genişletip Sabancı Müzesindeki Hüseyin Çağlayan'ın Suflör sergisine uzandım. Yağmurlu bir ara gün; tenhaydı. Duvarlardaki az sayıda çalışmasına bakıp geniş ekranlı karanlık salona geçtim. Boş banklardan birine oturdum. Yerçekimi Yorgunluğu adlı koreografik eserin rastgele bir anından içine düştüm!



Beden-uzay-gerilim-birikim-çöküş ve yeniden. On üç dansçı elastik, sekmeli, akışkan hareketlerle vurmalı, elektronik ses efektleri, müzik parçaları ve onların kaydırılıp bozulmaları, çakışımları eşliğinde dans ediyordu. Hüseyin Çağlayan’ın tasarımı giysi parçaları (giysi yorumları?)  yerçekimi yorgunlarının bedenlerinde tutsaklığı, bala düşüp çıkamayan sinekliği, atılım ve bir türlü özgürleşememeyi anlatırken  bedenin çevresiyle ilişkisine yeni bir gerilim katmanı ekliyordu.





Bütün bunları şimdi yazarken söze döküyorum. Bir saat mi, daha mı uzun, büyülenmiş seyrederken içimden ne düşünce geçti ne de laflar.

Hareket, sesler ve ışık ile büründükleri kıyafet, bedenin yaşam (bir Budist buna Samsara diyebilirdi; kırılamayan bir yaşam-ölüm döngüsü, mücadele) algısını dolaysız bir his olarak kesintisiz iletiyor, ben de alıyordum.

8 Ocak’a kadar açık. Sizin de ardına kadar açık olduğunuz bir vakit gidip bakın derim.

*

Müzenin bahçesinde olmak başlı başına iyi geliyor.

 




Agnes Denes’in Yaşayan Piramit’i







19 Kasım 2022 Cumartesi

ANNECİĞİM BABACIĞIM

Acar oğlan ana babasının ardından asansöre daldı, onları izleyerek düğmeleri keşfetti ve başladı rastgele basmaya.

Baba ile anne kendilerince uyardı:

Yapma babacığım!

Yapma anneciğim!

Veledin annelikle de babalıkla da işi yoktu. Kendi olup aklına eseni estirmeye devam etti.

Düğmelere hızla, iştahla basmaya.

18 Kasım 2022 Cuma

KELİME MÜZESİ

Nasıl olur dedim. Pek de ilginç bir şey canlandıramadım. Meğer kelimeleri müzeleştirmek hayli düş gücü ve dil ile görsel sanatları birleştirmeyi gerektiriyormuş.



Müze Ankara, Kale’de, Anadolu Medeniyetleri’nin yanında, elden geçirilmiş eski bir yapıda. Üst ve bodrum katının da açılmasını bekleyen dört katı var.







Yeni açıldığı ve okul tatiline denk geldiği için epey kalabalıktı ama daha ilk vitrinlerden içine düşerken bir kulağımdan diğerine yayılan gülümseme de esprileri yakaladıkça genişledi.












Eskisi yenisi, şu ya da bu dilden alınmışı, artık pek kullanılmayanı ama bir parçasıyla dağarımızdaki yerini koruyanı, unutulmaya yüz tutanı ile kelimeler düşündürücü, fark ettirici, eğlendirici biçimlerde sergilenmiş. Doğrusu-yanlışı birlikte gösterilerek epeycesinin yaygın hatalı kullanımı da sıra sıra göz önüne konmuş.





Müze dikkati dile ve yapıtaşları sözcüklere çekerek işlevini keyifle yerine getiriyor.



*

Şubat sonuna kadar oralara yolunuz düşerse Erimtan Müzesinde da Ara Güler’in Aphrodisias fotografları sergisi var.

17 Kasım 2022 Perşembe

ANKARA GÜZÜ

Kasım ortasını da geçtik, Eylül yumuşaklığı devam ediyor. Renkleri, neredeyse sonbahar başları sıcaklığı.



Kulağım renklerde. Göğün derin, tok, lekesiz mavisinden aşağı, ağaçların hâlâ bol yaprakları, uzanıp giden beton çölüne can, renk veriyor. Işığı yanına, arkasına alan çınarlar, türlü meyve ve süs ağacı gözümün önünde kahkahalar atıyor. Sürgit bir ışık-renk dansı.







Ankara kanıma böyle giriyor. Sonra hatırlattıkları, amcamlar, arkadaşlarım. Kolaylıkları, derken içim ısınarak ışıyor.