25 Eylül 2018 Salı

LÜZUMSUZ İSE SÖNDÜR

Işıklar içinde uyumakla nur içinde yatmak arasındaki fark, ilkinin, Müslümanlığın belirli bir biçimine uzak durma isteğine işaret etmesi. Ya da, buna ateistler de itibar ettiğine göre, ışıklar içinde uyumak deyimi, ölümün Müslümanlıktan bütünüyle arındırılmak istenen yeni yumuşatılması (euphemism). Din ötesi maneviyat.

Bir arkadaşım, bunun onun kafasında uykuyu ne kadar rahatsız edici olduğunu söylemişti. Onca çiğ çipil ışık altında uyu uyuyabilirsen. Tek bir sokak lambasının perdeden geçen yan ışığına karşı bile maske takacak kadar uykusunu karanlıkta isteyen biri olarak ona tümüyle katılıyorum. Bu yeni icat, gürlüğü mahalledeki halı saha ile bir 1. lig stadyumununkiler arasında değişen ışıklar çağrışımıyla beni de teskin etmekten çok uzak.

Gücünün megavatlarla ölçüldüğü (serde sekülerlik var ya) hissi yaratan ışıklar içinde bir o yana bir bu yana dönerek uyumaya çalışmak mı, kaynağı uhrevi, alışılmış sakin ve sakinleştirici nur (bir kere tekil) içinde yatmak mı?

Uyumak ile yatmak arasında bir de kıpır kıpırlığı süren nefs ve etkinliğinden azat edilmenin (öylece yatmak) huzur veren farkı var.

Ama ölüm ölüm.   
                                                                                        

Artık olmadığımda arkamdan ışıkların kapatılmasını tercih ederim.

20 Eylül 2018 Perşembe

LORT BEBEK

O kimlerden diye sordum bahsi geçen için. Söyleyeceklerini bileceğimden değil. Köydekilere takılanlardan ilginç, tuhaf bir lakap daha duyarım umuduyla.

“Lort Bebeğin torunu.”

Lort mu? Evet, çünkü lordlar gibi para harcamayı, yedirip içirmeyi, iyi yaşamayı severmiş.

Ya Bebek? Öleli çok olmamış birinin adı yeni doğana verilir ama acının tazeliğiyle bu isim bir türlü söylenemez, yerine bebek denirmiş.


“Bazen bu o kişiye takılır kalır. 70-80’inde hâlâ bebek diye çağrılan, göçtüğünde öyle anılanlar vardır.”


15 Eylül 2018 Cumartesi

NASIL GEÇTİ HABERSİZ

Notalarını deftere geçirdiğim son parçamız o oldu. Kendimi kıvrımlarla uzatılmış bir su parkı kaydırağından aşağı salma duygusu veriyor çalmak. Ne hoşmuş.

Sözlerin ötesine geçtiğinde ve belki asıl, bir enstrümanla ellerini melodiye daldırdığında içimi hiç titretmemiş sanat müziğiyle bambaşka bir ilişki kurulabiliyormuş.

Güfteye, icraya takılıp bu türden içeri göz atmamışım.

Hani o güzel gözlü ceylanların pınarı..

Sözler bana en fazla kasap dükkanı tabloları gibi geldi hep. Şerbeti fazla kaçmış duygusallık, uzaklaşıp üzerine bir bardak buzlu, limonlu su içme ihtiyacı yaratıyordu. Ya da omuz silkip arkamı dönmek.

Ama akışına kendini bıraktığında hemhal olmak gerçekten zevkliymiş.


“Blok flüt ile sanat müziğini birlikte seven birileri aletin tıpkı klarnet gibi Türk müziğine uygun bir çeşitlemesini yapsa. En azından bazı makamların flüte ne hoş yatardı duygusu.”

14 Eylül 2018 Cuma

TEDAVÜL

Tedavülden kalkmış ama geçerliğini yitirmemiş hassalar. Sabır, sebat, itidal, tevazu, sözünü sakınmak. Sözünü sakınmak. Sözünü sakınmak.

10 Eylül 2018 Pazartesi

DOMUZ KUMBARADA İŞLENMİŞ ZAMAN BİRİKTİRMEK

Flüt, sigaranın yerine geçmekle kalmadı, her türlü dikkat dağıtıcı-yatıştırıcı-uyuşturucu meşgalenin de yerini aldı. Akıllı telefonum yok, televizyon seyretmiyorum, internete fazla takılmıyorum, gidip iki laf ettiğim kimse de olmayınca oyalanmak, avunmak, yarenlik için geriye çoban dostu kavalın kuzeni flüt kalıyor.

İçim sıkılmışsa, açlık, örselenmişlik, kaygı, kızgınlık kadar sevinç, neşe, ferahlık da duyuyorsam elimin gittiği o.

Dikkatimi uyuşturup dağıtacağına odaklayıp tek parça haline getirerek onarıyor, eğliyor.

Becerimi, bilgimi, deneyimi azar azar yontarak geçirdiğim her an, öldürmek yerine kumbaraya attığım küçük bir zaman tasarrufu.


Damlaya damlaya göl olsun olmasın bu damlamanın kendisi bana çok iyi geliyor.

9 Eylül 2018 Pazar

KISIK ATEŞTE USUL USUL

Neler yapıyorsun, diye sordu arkadaşım, günlerin nasıl geçiyor?

Hep aynı şeyleri ama öğrenme, anlama iştahıyla yaptığında görünürdeki tekdüzelik, güveç içindeki ruhunu usul usul pişiren kısık ateş oluyor.

Kaçmadığın, kabullendiğin, çoğunlukla barışık olduğun kısıtlamalar da.

Sabır, tahammül, ötesine geçme arayışı güvecin yağı, tuzu.

Dikkatini çelecek bir şey yok. Kendinle ve babanla karşı karşıyasın. Su yüzüne çıkmaya bıraktığın tüm hamlıklarınla baş başa. Zoru kolayı, aydınlığı karanlığı ile ne isen ondan başlayıp keşfe çıkıyorsun. Elindekini şurası burasından yontuyor, gerisini zamana, hayatın kısık ateşine havale ediyorsun.


Hep aynı şeyleri yapıyorum, dedim. Ama hiç de aynı kalmıyorlar.

8 Eylül 2018 Cumartesi

NERESİNDEN TUTMALI, NASIL KALDIRMALI?

Fatoş, uzun zamandır meşgul olduğu şikayeti üzerine gidip genel tuvaletin kapısını bir omuz vuruşuyla açtığında daracık yerde dört çıplak kadınla burun buruna gelmiş.

Ellerinde hela maşrapası, yıkanmaktaymışlar. Ayaklarının dibinde ıslak bir tomara dönüşen tuvalet kağıdı rulosu. Biri de dışarıda, lavaboda çamaşır yıkamakta.

“Kendimi kaybedip bağırmaya başladım. Pişkindiler önce. Arkasından çirkefleştiler. Kapalıydılar. ‘Bir de müslüman geçiniyorsunuz ha, siz müslümansanız ben değilim!’ dedim.”

*
Kalıpların, indirgemeciliğin ardından bakmamaya, anlamaya, anlam vermeye, ortak insanlık halimize odaklanmaya vb gayret etmek çaba istiyormuş. Giderek kalabalıklaşan, küstahlaşan, duyarsız, saygısız, gürültüsü, pisliği artan bu kitleyle sabrım tükenmiş, ülkenin genel dökülüşü karşısında içime çöken kasvetle birlikte keskin bir antipati duyar oldum.

Pislik, çirkinlik, pervasızlık, kirleticilik, çirkinleştiricilik, değersizlik ve değersizleştiricilik.

Başka?

Başkaca da hiçbir şey göremez, bulamaz.

Yaklaşımımı idealize etmek ile ağır bir küçük görme arasında kaldım.

Sonra, bir zamandır her seferinde başka bir bağlamda yeniden keşfettiğim şeye geldim:

Tepkine kıstırdın kendini. Keskin bir tepki seni tepki nesnenle hiç de lehine olmayacak şekilde ilişkilendiriyor.

Ee?

E’si, bağrına basmak, anlamak, hoş bakmak zorunda değilsin. Ama ter ter tepinip asit saçmak zorunda da değilsin. Duygusal her şiddetli tepki seni tepki duyduğunun insafına bırakır. Olanı da onunla tepkimeye girmeden olduğu gibi görmene engel olur, algını, aklını çok kısıtlar.

Bir sosyal psikolog gibi bak. Daha iyisi (mesafeyi artıranı) antropolog gibi.

Kalbî bir bağ kurmaya çalışmak ile onlarla aynı ağda debelendiğin duygusunun dişlerinin arasında sıkıştırdığı testereli bıçakla her türlü bağı kesip atmak arasında gidip gelmeyi bırak.

Duygularını boşandıkları makaraya geri sarıp cebine sok.

Serince bak. Sadece bak.


Böyle bir bakışı tutamak edersen mevcut durumu belki daha rahat kaldırırsın.

5 Eylül 2018 Çarşamba

YABAN (MI?) BİR BAŞKA ALEM II

Gecenin bir vakti canhıraş bir bağrıştır kopup verandadan perde perde yükselen meşum homurtulara karıştı. Fırladım ki bizim sarı dişi ile kopyası bebeleri duvara kıstırılmış. Karşılarında, benim Oğlan’ı sonunda buradan uzaklaştırıp bölgeyi ele geçirmiş görünen çeteden koca kafalı, kara postlu bir eşkıya. Sitenin diğer ucunda, kuru dere yatağını mesken tutanlar kadar olmasa da ensesi kalınlardan ve burası da bunlardan soruluyor. Üzerine yürümemle savuştu. (Dere yatağındakiler ise -birkaç aylık köpek yavrusu kadar irileri var aralarında- insana pabuç bırakmıyor.) Mahalle kabadayıları işte. Bizimkiler duvar dibinden çekildiğinde hangisinin işiyse yerleri kaka içindeydi. Kötü korkmuşlar.

Sarı dişi öyle pek zeki değil. Ürkekliği ve iyi bir avcı olmasıyla hayatta kalıyor. Arka tarafına çamur ve otlar yapışmıştı. Tecavüze böyle direndi herhalde. Direndi mi?

Gece yaratıkları için olaylı bir gün böylece başladı. Karanlıklardan avlar kadar zorbaların da beliriverdiği, yaşamak istiyorsan o keskin nişancı dürbünü gözleri dört açman gereken.

*
Deneyim oluşumunu, tüm heyecanı, sevimli sarsaklığı ile hayatla oyun tutmayı kedi yavrularında seyretmek ne eğlenceli. Yapraktan sineğe, yuvarlanan kavanozdan ayak parmağına, kıpırdayan her şey oyun onlara. Tırnakları kadar cesaretlerini de ayarlamayı bilmiyorlar. Olmadık şeyden ürkerken belanın üzerine gidiyorlar. Bakışları saf, acemi.

Bir iki aya kalmayacak, enerji tasarrufu uzmanı birer ergene evrilecekler. Daha dün onları tahrik eden, kendilerinden geçtikleri oyun konuları karşısında tıpkı “Geç bunları, neler gördük biz!” kanıksamışlığıyla bakan-bakmayan donuk yetişkin tavrı oturacak.




Mangalda alevlerin dinip kora çevirmesini beklemek yiyeceği pişirmek için ne ise, heyecanın, keşif coşkusunun sönmesi de –kedi, insan- yetişkinlik için o.

*
Kara kabadayının o gece ya da başka bir zaman muradına erdiğini düşünüyorum. Geçen haftaya kadar onları paspas üzerinde (mangallardan kaptığı yağlı ekmekti, balıktı, etti ganimet veya yılandı, kertenkeleydi avla) kurduğu sofralara çağıran, koynuna alıp uzun uzun temizleyen, emziren sarı dişi, yavruları yanına yaklaştırmıyor. Gergin ve saldırgan.


Biyolojik işleyişin biçare kuklası, yine hamile herhalde.

3 Eylül 2018 Pazartesi

MİNİ ALIŞKANLIKLAR


Tulumbayı çalıştırmak için içine bir maşrapa su dökmek ne ise küçük bir hamleyle yeni bir alışkanlık edinmede mini alışkanlıklar da anlaşılan o.



Stephen Guise’ın aynı adlı kitabı çoksatar olmuş, 17 dile çevrilmiş. (Teklif verildiğini duydum, muhtemelen yakında Türkçesi de çıkar.)

Yeni bir alışkanlık mı edinmek istiyorsunuz, ufacık bir adımla başlayın diyor.

Hevesle giriştiği şeyleri sonuna vardırma konusunda iradesine söz geçiremeyen biriymiş yazar. Egzersiz yapmak, kilo vermek.. her pes edişte özgüvenini biraz daha örseleyip dururken aklına minicik ama sürekli olacak adımlar atmak gelmiş. O kadar ufak adımlar ki ölüm döşeği hariç her halde atılabilsin. Ve yarım saat egzersiz, jogging yapmak, 60 şnav çekmek vb baştan iddialı tutulup çabuk bırakılan bir program yerine günde tek bir şnav ile başlamış.

Bu arada alışkanlık, oluşumu, terk edilmesi konusundaki araştırmaları incelemiş. Şunlara varıyor:

İşletim maliyeti (enerji tüketimi) yüksek olan beyin her şeyin kolayına gitme, en düşük direnç yoluna koyulma eğiliminde. Bu da oturmuş bir alışkanlığın dışına çıkmayı zorlaştırıyor. Yeni bir alışkanlık, pekişene, otomatikleşene kadar fazladan çaba isteyerek bu zorluğu artırıyor.

Özellikle stres altındayken beyin otomatiğe bağlanmış eski alışkanlıklara dönmek istiyor. Yeniliğe dirençli.

Bu direnç bir işin en fazla başlangıcında hissediliyor. Mini bir alışkanlık edinmek bundan ötürü kaleden içeri Truva atı sokmak gibi. Günde tek bir şnav çekmek, 50 kelime yazmak ya da iki sayfa okumak direnç uyandırmadan alışkanlık edinmenin kurnazca bir yolu. Direnç başlangıçta yoğunlaştığından bir kez başladıktan sonra arkası geliyor. Bir şnav 10-15, 50 sözcük bin- 2 bin kelimeye vb kendiliğinden çıkabiliyor.

İrade doğası gereği dirençle birlikte olduğundan çok büyük bir psikolojik enerji istiyor. Ve egonun aldığı en ufak darbeden etkilenerek zayıflıyor (ego depletion, ego sönümü). Çöküyor. Buna bağlanmış bir iyi niyet de (yılbaşı kararları gibi) sonuna vardırılamayan, sürdürülemeyen şeyler mezarlığını boyluyor.

Aynı şey iradenin birincil yakıtı ve yürütme organı yaptığımız motivasyon için de geçerli. Son derece kaprisli, değişken bir yapısı olan motivasyona dayanmak eşeğini çalıya bağlamak.

Bunun yerine, basit bir taahhüt dışında irade ve motivasyon gerektirmeyen ufacık adımlarla yavaşça alışkanlık oluşturmak, beynin en düşük direnç eğilimini arkana almak demek. Dişini fırçalamak, duş yapmak ne motivasyon gerektirir ne irade. Yaparsın.

Süreklilik, davranışın karşılığını, ödülünü anında alma isteğini dizginler ve kendisi ödüle dönüşür.

İrade ham güçten ziyade süreklilik ve tuttuğun yolda kalma gerektirir. Onu heyecana bağlamak da eşeğini çalıya bağlamak gibidir. Yenilik heyecan vericidir. Aynı heyecanı oturmuş bir alışkanlıkta bulmazsın. Sıradanlaşır, tekdüzeleşir ama bu yararını eksiltmez. Heyecanın yerini sakin bir tatminin almasına izin vermelisin.

Kitap (bol tekrar ve acemi bir yazarlıkla), bu yolda düşülebilecek tuzaklara, ufak stratejilere de yer vererek böylece sürüyor.

*
Ben neden okudum, bilmiyorum (fiyatı 1-2 dolara düşmüştü, kandilime -Kindle- indiriverdim). Çoğunluğun aksine bana engel olan özdisiplinin azı değil, fazlası. Ödül beklentisini bir Spartalı kadar erteleyebiliyor, neredeyse ortadan kaldırabiliyorum. (Yapmak-yapabilmek ödüle dönüşüyor.)

Mini alışkanlıklarsa çoktandır keşfedip uyguladığım şey. (Başka türlü pes edeceğim kitaplardan her gün 10-20 sayfa okumak, 5-7 sayfa çeviri yapmak. Egzersize 10-15 dakika ayırmak. Dubalara kadar durmadan ve tempolu yüzmek.. Aksi taktirde ağırlık oluşturacağından yazar mini alışkanlıkların 3-4’ün altında tutulması konusunda uyarıyor.)

Kitap kendi deneyimimle doğrulanan bu yaklaşımı paylaşmaya hizmet etsin dedim ve yazmaya koyuldum.

İradenin, özdisiplinin kas gibi olduğu, güçlendirilebildiği bir gerçek. İş, elması elmasla yontmak misali iradeyi iradeyle bilemeye kalkışmadan (hiç değilse en başında) arkasından dolanmanın yolunu bulmada. Mini alışkanlıklar buna yarayabilir.

Denemeli.

(Stephen Guise’ın mini alışkanlıklar yaklaşımını kilo vermede uyguladığı bir kitabı daha varmış.)

2 Eylül 2018 Pazar

YABAN BİR BAŞKA ALEM

Elimin altında bir an kendini tümüyle salmış, yumuşacık, gırıl gırıl iken birden kulakları dikiliyor, kasları geriliyor, yay gibi fırlıyor dört ayağı üzerine.

Kedi.

Sesiyle birlikte bakışları da alem değiştiriyor, dilini öğrenip şöyle böyle asimile olduğu insanlar dünyasındaki azınlığından ait olduğu boyuta dönüyor.

Dünyalarımız iç içe. Ama onun bizimkine aşina olduğundan çok daha yabancısıyız biz onunkinin.

Ses korkutmaya, caydırmaya hizmet ediyor şimdi. Vahşi, uzun, boz, dizginlenmiş bir gözdağı. Canhıraş tiz bağırışlarla kesintiye uğruyor.

Bakışlar, asıl aniden dönen o bakışlar yaban alemin giriş kapısı. Vahşi, keskin. Yoğun. Hayvani.

Gözleri ile kulakları bambaşka kuralların, muktedirler ve baş eğenlerle hiyerarşisinin, güç oyunlarının, dilin egemenliğindeki kendi aleminde artık. İşitmediklerimi işitiyor, görmediğimi görüyor, anlamadığımı ben nasıl kitap okuyorsam o öyle akıcı bir kavrayışla anlamlandırıyor.

Ölçüp biçtiği, kestirdiği ya bir tehdit ya da kendisini başka hayvanlar için tehdit haline getiren avlanma fırsatı.

Yavrularıyla yaşadığında bazen sevgi de (ya da bunu nasıl tercüme edeceksek o da) işin içinde ama yavruların varlığı, algıları lazer kadar keskinleşebilen hayvan için tehdit-fırsat kollamayı daha da ivedi bir hale getiriyor.


İki dünya arasında mekik dokurken diken üzerinde ve pamuk gibi.

1 Eylül 2018 Cumartesi

GÜRÜLTÜ İLE SESSİZLİK

İçim sessiz olduğunda dışarıdaki gürültü rahatsız etmiyor.

İçim tırnaklarını geçirmeye yer arayan bir şeylerin gürültüsüyle dolu olduğundaysa dış sessizlikten rahatsız olabildiğimi fark ettim.