Elimin altında bir an kendini tümüyle salmış, yumuşacık,
gırıl gırıl iken birden kulakları dikiliyor, kasları geriliyor, yay gibi
fırlıyor dört ayağı üzerine.
Kedi.
Sesiyle birlikte bakışları da alem değiştiriyor, dilini
öğrenip şöyle böyle asimile olduğu insanlar dünyasındaki azınlığından ait
olduğu boyuta dönüyor.
Dünyalarımız iç içe. Ama onun bizimkine aşina olduğundan
çok daha yabancısıyız biz onunkinin.
Ses korkutmaya, caydırmaya hizmet ediyor şimdi. Vahşi,
uzun, boz, dizginlenmiş bir gözdağı. Canhıraş tiz bağırışlarla kesintiye
uğruyor.
Bakışlar, asıl aniden dönen o bakışlar yaban alemin giriş
kapısı. Vahşi, keskin. Yoğun. Hayvani.
Gözleri ile kulakları bambaşka kuralların, muktedirler ve
baş eğenlerle hiyerarşisinin, güç oyunlarının, dilin egemenliğindeki kendi
aleminde artık. İşitmediklerimi işitiyor, görmediğimi görüyor, anlamadığımı ben
nasıl kitap okuyorsam o öyle akıcı bir kavrayışla anlamlandırıyor.
Ölçüp biçtiği, kestirdiği ya bir tehdit ya da kendisini
başka hayvanlar için tehdit haline getiren avlanma fırsatı.
Yavrularıyla yaşadığında bazen sevgi de (ya da bunu nasıl
tercüme edeceksek o da) işin içinde ama yavruların varlığı, algıları lazer
kadar keskinleşebilen hayvan için tehdit-fırsat kollamayı daha da ivedi bir
hale getiriyor.
İki dünya arasında mekik dokurken diken üzerinde ve pamuk
gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder