24 Nisan 2016 Pazar

EKRAN

Cep telefonundan duvar yarısı televizyonlara, bağımlısı olduğumuz ekran, seyirlik denizlerde turist gezdiren teknelerin cam dibini çağrıştırıyor.

Ölçülü biçili, eni boyu, derinliği belli düzlüğü, pürüzsüzlüğüyle denizi/hayatı askıya alarak seyretmeye yarıyor boy boy ekranlarımız da cam dipli tekneler gibi.

Çalkantılar, sarsıntılar, tümsekler, çukurlar, temas, sıcak-soğuk arkasında kalmış, hayatın rengi, hareketini gerçekdışı çoğaltırken dokunuşunu sıfıra yaklaştırarak güvenli bir alan yaratıyorlar.


Bağımlısı olduğumuz belki bir de bu. Islanmadan, ısırılmadan, savrulmadan, su yutmadan oturduğumuz yerden yaşamak. 

22 Nisan 2016 Cuma

CONNECTING PEOPLE

Ekran bağımlılığını sigara bağımlılığına çok benzetiyorum. Eli (daha da iyisi, elleri) oyalıyor. Zamanı, duyguları, düşünceleri, aşırı faaliyeti ya da boşluğu (hasılı kendisi, hayatı) ile ne yapacağını bilemeyen insanın bu sarsaklığına kılıf ve sığınak sunuyor.

Üstelik çok daha makbul. Elinden sigara düşmeyen birine yönelen tepkilerden gözünü ekrandan ayırmayanlar muaf.

Peki insanları birbirine bağladığı iddiası?

Yanındakini bırakıp telefonuna gömülenlere bakarsak insanları birbirlerine değil, ekranlara bağlıyor. İlgiyi, parça parça olmuş dikkati ancak ekrandan süzülenler çekiyor. Nasılsa koyulaşabilmiş bir sohbetin ortasında gelen çağrı, senin-benim telefon sahibine sunabileceğimizden daha büyük bir cazibe kaynağı; bununla yarışabilmek, biraz uzaklaşıp demin yüz yüze konuştuğumuz kişiye telefon etmeyi gerektiriyor. Belki o zaman öncelikli ilgi alanına girebiliriz.

Yani bağımlısı haline geldiği ekranında görünür-işitilir oluruz.

Bağımlılığın asıl nesnesi bu galiba çünkü: Ekran.

Televizyon seyretmek deyişinin ne kadar yerinde olduğunu düşünüyorum. İçinden akan programlar ikincil, asıl seyredilen televizyon, ekran.

Ekran hızla değişen-değiştirilebilir içeriğiyle mükemmel bir uyuşma imkanı. Kandırılan, niteliksizleşen dikkati bolca uyarıyor, canlandırdığı yanılsaması yaratıyor.

Yok mu ya, hızlandıkça hızlanan bir iletişim dünyasının parçasısın.

*
İncir çekirdeğini olmasa da hayatlarımızı ziyadesiyle dolduran sanal içerik, 4,5 G teknolojisiyle on katı hızla dolaşımda. (Buradaki küsurat, ihtiyaç hasıl oldukça kat çıkmak üzere damda öylece bırakılan demir filizlerini çağrıştırıyor.)

Yaşasın!

Zaten kıt sabrımız on kat daha azalacak, tahammül sınırımız nano saniyelere düşecek demek.

Yaşasın!

Gelişmesi, olgunlaşıp derinleşmesi için güneş zamanına ihtiyaç duyarken hızlandırılıp sıkıştırılmış zamana fırlatılması insana, ilişkilerine nelere mal olacak?

Vaktinin büyük bir bölümünü elindeki ekranlarda geçirmek ilişkilerden, insanlardan beklentilerini nasıl belirleyecek?

Kafasını ekrandan yanındakine çeviren kişi, bu etten kemikten, dayanılmaz yavaş, zaplanacak yanı da olmayan versiyona daha ne kadar katlanabilecek?