28 Mayıs 2021 Cuma

MICHELIN

Psikoterapist, zihinsel hapishanelerimizden katılıkta tutsak kalmış danışanına günde birkaç kez “duygusal ateşini” ölçmeyi alışkanlık haline getirmesini salık veriyor:

“Her nerede, ne yapıyorsan dur ve içini yokla. Sıcak ve yumuşak mısın, soğuk ve katı mı?”

*

Varsayılan ayarlarında keskin ve köşeli olmaktansa yuvarlak olmak, katılık ve soğukluktansa sıcaklık ve yumuşaklık.

Bu hallerim birbirinden ne kadar farklı!

İlkinde bedenim bütün dünyaya karşı bir zırha dönüşüyor, onu dışarıda tutacağım derken beni içe kapatıp eziyor.

İkincisine ayrımlar, zıtlaşmalar, hüsran mesele olmaktan çıkıyor. İçime ışık, hava giriyor, serbestçe dolanıyor. İç ne dış ne, ayırt etmeden yaşıyorum.

*

Sabah, kapının yanına eklenen yeni inşaat döküntülerini gördüğümde kendime, “Gevşet ölçütlerini” diyordum:

Çünkü burası “kendime göre” bir yer olmaktan koşar adım uzaklaşıyor. Tasavvurun ve olgu birbirinden koptukça açılan uçuruma yuvarlanıyorsun. Kendini korumak için kasıldıkça (fiziksel olarak da; katılaştığım zamanlar bakıyorum, karın kaslarım, ensem, omuzlarım kaskatı) kendin/den olmayanı o kadar şiddetle itiyor, onu delikleri daraldıkça daralan bir kalburdan geçiriyor, kalburun üzerinde hiçbir şey kalmadığında kahroluyorsun.

Sonuç?

Koca, zehirli bir hiç.

Madem bu yön çıkmaz, alışkanlıkla koyulduğunun tersine yönel.

Yoklamaya bedeninden başla. Kaslarını sık sık gevşet, nefesini derinleştir. Ve evet, duygusal ateşini al.

Katı, soğuk olduğunda bu hal ile pazarlık masasına oturma. Doğru ya da yanlış, yararlı ya da yararsız; hal orada. Kendine yumuşak ve sıcak olduğun zamanları hatırlat. Bırak, çok daha yeğlenir olana kendiliğinden yönelsin.

Araba lastikleri gibi. Kış zemininde savrulup gitmemek için sana gereken yumuşak lastik.

Yolla çekişir, kavga eder mi lastik?

İşine bakar, yolu tutar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder