26 Mayıs 2021 Çarşamba

HOROZ AYNASINDA BİR SELFİ

Sesler perde perde yükselir, birbirine karışarak sahnenin açılışını yaparken balkonda çevirimin başındaydım.

Kahramanımız haftalardır, aylardır çözülemeyen bir tesisat sorununa yeniden bakmak için gelen ekibe içini döktü, onları bırakıp döndüğü kahvaltı sofrasında çalan telefonuna baktı. Telefondakinin hayli dikkat isteyen bir mesele olduğu anlaşılıyordu. Beklenen ama bir türlü gelemeyen mesajlarla kesintiye uğruyor, kahramanımızı sinirlendirmeye başlıyordu.

Bu sırada tesisatçılar aceleleri olduğunu söyleyerek onu çağırıyor, biraz bekleyip sıklaşan aralarla artık bir gelip bakmasını söylüyorlar, onunsa telefonu kapatabilmesi için önce onaylaması gereken mesajlar inatla bir yerlerde takılıp duruyor, adamcağızın beden sıvıları ısındıkça ısınıyordu.

Yüzüme yayılan hoşnut bir gülümsemeyle, kulağım oraya kayarken gevşeyen bir tempoyla çalışıyordum.

Duyduğum schadenfreude değildi, hayır. Bana bir halimi başka bir insan üzerinden gösteren bu fevkalade eğitsel piyesi bu kadar ben iken benimle hiçbir alakası olmayışının tuzu kuruluğuyla izlemenin keyfiydi -ama ayladır pisliği, gürültüsünden bunaldığım bir tadilatın rahatsızlığının nihayet başkalarına dokunduğunu görmek bir parça da yürek soğutucu değildi diyemem.

Kahramanımızın tam olarak neler hissettiğini, neden öyle hissettiğini, nasıl işlediğini elbette bilemem ama tepkilerinde bire bir kendimi görüyordum (daha doğrusu işitiyordum).

Bir türlü çözülemeyen can sıkıcı bir sorun.

Her girişimde onun da hüsranla sonuçlanacağına daha da kani olunan ama bir yere çıkmasa da adı üstünde girişimin kendisinin en azından bir şeyler yapma keyfiyetini geçiştirmesiyle biraz rahatlama/kendini oyalama.

Kritik (veya değil) bir şeyle uğraşırken kesintiye uğramaya dayanamama. Kesintiye uğradıkça sinirlenme. Kontrolü güçleşen öfkenin basınçlı bir hortum gibi sağa sola dönüp önüne geleni vurmaya başlaması. Sonunda bindiğin dalları kesip kıç üstü yere oturmak, hiçbir şeyi çözemediğin gibi tavrınla yeni düğümler eklediğini görüp karalar bağlamak.

Telefon nihayet kapandı. Ustalara haksız olduğu anlaşılan şeylerden ötürü epey bağırıp çağrılmıştı.

Ustalar öyleyse işini kendi başına halletmesini söyleyip (“Bizden bu kadar!”) çekip gitti.

*

Bu tepki kalıbında ne çok şey var. İçerdiklerini şöyle ya da böyle bir araya getirebilir, analizini yapma sanısı içinde hikayesini yazabilirim.

Ama artık böyle “açıklamalara” bir inancım yok.

Bir sorun karşısında neden ilk duyduğum, sorunun büyüklüğüyle orantısız, standart derinlikte bir boğuntu oluyor?

Zaman algım neden kısalıp daralıyor -sanki o an çözülmezse beni yutacakmış gibi hissetmeye başlıyorum?

Neden köşeye kıstırılmış bir hayvan gibi vahşi bir öfke içimde yükseliyor? Öfke mi bu, korku mu, kendime inançsızlık, dünyaya inançsızlık?

Telaş neden gözümü bürüyor? Beni başta kendi tepkim, başka her şeye körleştiriyor?

Bu telaşla “sabırsızsın!” deyip geçtikleri aynı kökten mi?

Nasıl bir kök bu? Dedeme kadar izleyebildiğim kuşaktan kuşağa bir aktarımla ilgisi var mı?

Ya bu aktarım? Genetik, ailevi, psikolojik, ne menem bir şey?

*

Tezahürlerinden başka bir şey bilemediğim bir daralma, sıkışma ve patlama işte.

Nedenlerini bilmesem de onu bir başkasında izlemek, neyin işe yarayacağını, neyin mutlak olarak çevreye ama önce insanın kendisine zarar, kendini baltalayıcı olduğunu başka hiçbir şeyin olmayacağı kadar ayan beyan gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder