30 Mart 2018 Cuma

SONRASI SESSİZLİK


Bir çizim aldı beni nerelere götürdü.


Daniel Barber. Deniz Etüdü (Çalkantı), 2018. Kağıt üzerine karakalem 
(101,6 x 55,9 cm)

Şahlanan dalga. Baktım. Baktıkça dalganın kudurgan gücü beni girdabına, ardından derinliklerine çekti. Ertesi sabah aklımda Aldous Huxley’den bir roman başlığı, *Derinliklerin Huzuru ile uyandım.

Yüzeyin kargaşası ile derinlerdeki dinginlik. Söyleyecekleri kadar sessizliğiyle de en yüklü zıtlıklardan biri bu derken, sanatçıyla yazılı sohbetimiz bizi Huxley’den denemelerine, bunlardan da özellikle birine, Sonrası Sessizlik’e (The Rest is Silence) götürdü.

Hamlet’in son sözlerini başlık eden bu deneme, sessizliğin gücüne gözümü kulağımı açmış, beni derinden etkilemiş gözdelerim arasına girmişti.

On yıllar sonra başka bir alıcılık, hasretle yeniden okudum.

Bu çalkantı, gürültü kıyamet zamanında daha başka kimin işine yarar, bir şeyler fısıldar, kim bilir diye de çevirdim.

Buyurun.


SONRASI SESSİZLİK – ALDOUS HUXLEY

Katıksız hissedişten güzellik sezgisine, haz ve acıdan mistik esrime ve ölüme, temel olan, insan ruhu için en derinden anlam taşıyan her şey yalnızca yaşanabilir, ifade edilemez. Sonrası her daim ve her yerde sessizliktir.

Sessizlikten sonra dile getirilemezi ifade etmeye en fazla yaklaşan müziktir. (Bütün iyi müziklerin ayrılmaz bir parçasının sessizlik olması anlamlı. Beethoven ya da Mozart’ınkiyle kıyaslandığında Wagner’in kesintisizce çağıldayan müziği sessizlikten yana pek fukaradır. Diğerleri yanında çok daha önemsiz olmasının bir nedeni de belki budur. Daha az şey “söyler” çünkü durmadan konuşmaktadır.)

Başka bir biçimde, farklı bir varlık düzleminde müzik, insanın kimi en anlamlı ve en dile gelmez deneyimlerinin dengidir. Gizemli bir benzeşim ile dinleyicinin zihninde kimi zaman bu deneyimlerin hayaletini, kimi zaman da olanca güçleriyle yaşantıların kendilerini canlandırır. Bu bir yoğunluk meselesidir. Hayalet sönük iken gerçeklik yakın ve yakıcıdır. Müzik iki şekilde de canlandırabilir; nasıl olacağı tesadüfe ya da kadere kalmıştır. Yüreğin bu gelgitleri bilinen bir yasaya bağlı değildir. Müziğin kendine has bir diğer özelliği, bu şekilde hatırlanan özgün yaşantılar ne kadar anlaşılmaz ve bir biçimde karmaşık olursa olsun deneyimleri mükemmel bütünlükler (her bir dinleyicinin belirli bir tecrübeyi yaşama kapasitesine göre mükemmel ve bütün) bir halde canlandırma gücüdür (bu gücü de bir noktaya kadar bütün diğer sanatlarla paylaşır). Sanatçıya, hele müzisyene “oldum olası hissettiğimiz ama hiçbir zaman dile getiremediklerimizi açık seçik ifade ettiği” için şükran duyarız. İfade gücü yüksek bir müzik dinlerken yaşadığımız elbette sanatçının deneyimi değildir (armut ağacı elma vermez; o bizim ötemizdedir). Fakat doğamızın elverdiğinin en iyisini; müziği dinlemezden önce deneyimlediğimizin daha iyi ve daha bütünlüklüsünü yaşarız.

Müziğin dile getirilemezi ifade gücü söz sanatçılarının en büyüğü tarafından bilinmiştir. Othello ile Kış Masalı’nı kaleme alan adam, sözcüklerin ifade edebileceği ne varsa dile getirme yetisine sahipti. Ama yine de (burada Wilson Knight’ın son derece ilginç bir denemesine teşekkür borçluyum) ne vakit gizemli bir heyecan veya sezginin iletilmesi gerekse Shakespeare bunu müziğe havale ederdi. Kendi naçizane tiyatro yapımı deneyimim, bana iyi seçilmesi halinde müziğin beklentiyi asla boşa çıkarmadığını gösterdi.

Ses Sese Karşı romanımdan uyarlanan oyunun son perdesinde Beethoven’un La minör dörtlüsünün ağır bölümünden seçmeler dramanın bir parçasını oluşturmakta. Ne piyes ne de müzik bana ait olduğundan oyun sırasında icra edilen Heilige Dankgesang’ın (Kutsal Şükran) en azından benim zihnimde olağanüstü olduğunu rahatça söyleyebilirim.

“Yeterince yerimiz ve zamanımız olaydı..” Fakat bu ikisi tam da tiyatronun bize veremeyecekleridir. Kısaltılmış oyunda, romanda ahenge doğru işlenmiş, hiç değilse işlenme amacı güdülmüş "ses" ve “karşılıklarının” atlanması gerekmişti. Oyun bir bütün olarak tuhaf bir şekilde katı ve kabaydı. Bu neredeyse kaskatı alemde bir anda patlarcasına beliren Heilige Dankgesang adeta doğaüstü bir şeyin tezahürüydü. Sanki korkunç, yine de güven veren, kavranamaz bir huzurla gizemli bir şekilde sarmalanmış ilahi güzellikte bir tanrı yeryüzüne inmişti.

Romanım Eyüp Kitabı, onu sahneye uyarlayan Campbell Dixon da Macbeth’in yazarı olabilirdi; yeteneğimiz ne olursa olsun, ne kadar emek verirsek verelim, o üç dört dakikalık kemanın duyarlı bir dinleyicinin önüne her nasılsa öylesine ışıl ışıl bir berraklıkla serdiğini sözcükler ya da oyunculukla ifade edebilmemizin hiçbir yolu olamazdı.

Sıra dile getirilemezin ifadesine geldiğinde Shakespeare kalemini bir yana bırakıp müziği yardıma çağırıyordu. Ya müzik de yetmez olursa? İşte o vakit de her daim başvurulacak sessizlik var. Çünkü her zaman, her zaman ve her yerde, sonrası sessizlik.

__________
*La Paix des Profondeurs, Eyeless in Gaza’nın Fransızca’ya çevirisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder