7 Nisan 2018 Cumartesi

İŞTE BÖYLE


Kendinle taze aşığınla olduğun gibi misin? Canlı, pür dikkat, pür heyecan. Uyuşuk değil, barışık. Araya hiçbir hazır fikri, yargıyı, beklentiyi koymadan ilişki ne sunuyorsa onu silip süpürür. Dolaysız ve anda yaşar.

Yoksa kırk yıllık, tadı çoktandır kabağa çalan bir hayat arkadaşıyla olduğun gibi mi? Günden güne, yıldan yıla güçlenip taşlaşmış bir “tanıyorum onu” yanılsamasının ölgünlüğüyle. Dönüp gözlerinin içine bakmadan. Tatsızlaşmış geçmiş ile fikri göz ışıtmayan bir gelecek arasında sıkışıp kalmış. Bugünsüz, ansız, heyecansız. Hayatla aranda kalın, tozlu filtreler gibi yığılan kanılar, sanılar, yargılar ile.

Fikirler, düşünceler, hükümler dolaysız yaşamanın yerini aldığı an gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Kaslarını esnemeye, hayata anı anına taze karşılıklar vermeye çalıştıracağına senin olduğunu sandığın, aslında onun bunun düşüncelerine, kuşaktan kuşağa aktarılanlara bel bağlıyorsun. Tam anlamıyla bel bağlıyor, ayakta durabilmek için bunları korse niyetine beline doluyorsun. Düşüncelerin, değer yargılarının vs doğrultusunda yaşandıkça da hayatla anında hemhal olma yetin eriyor.

Bunu olana itiraz, ıslah dürtüsü ve direnç izliyor. Gelsin halama bıyıklar. Bademinden posuna, Dali’varisine, uçları, kalınlıkları anlamdan anlama işaret eden bıyıklar.

Sabah, kalkmadan önce gerinirken hayatı en ağır, tatsız kılanın, karartanın direnç olduğu düşüncesi geldi kafama.

Tek başına direncin bir duruş olduğunu sanıyoruz. Oysa işe, eyleme dönüşmeyen, zerrece de dönüşme niyeti olmayan (ben itiraz edeyim, birileri gelsin değiştirsin) direnç kadar bozucu, çözüp çürütücü az şey var. Bunlardan da önce, olan ile arama giren, bakışımı, görüşümü, anlayışı saptırıp daraltan, zindana çeviren az şey.

Oturduğun yerde kahrolmanın değer ifade ettiği bir kültürde zor da olsa, yapıla gelene haydi ordan deyip yola bambaşka, taze, kendinden, anından kaynaklanan bir ilişkilenmeyle devam etmek iyi şey.

Bir kitap çevirmiştim. Başlığını durup durup kendime hatırlatırım: Kabul etmenin özgürlüğü.

Kabul etmeyi ezilmek, itirazı, direnci matah sanma peşin hükmünü çek bir kenara. Bir bak, gerçekten öyle mi? Hangi hallerde öyle, hangi hallerde tam tersi.

Hayat, şöyle olmalı-böyle olmalıydı’lar sıyrıldığında nasıl bir anda canlanıyor, basitleşip derinleşiyor. Kaygıların ötesinde heyecan verici oluyor.

Bir dene.

24 saat boyunca, içinden yükselen, refleks haline gelip yer etmiş kusma dürtüsü misali direnç de dahil hiçbir şeye direnme.

Direnmeyebilmek, kabul etmek güçlü, canlı bir iç ilişkinin ya sonucu ya zemini, onu bilemem. Ama yapıp ettiklerine, sıkça düştüğün düşünce tuzaklarına, köklü alışkanlıkların, reflekslerine bir yandan şöyle omzunun biraz üzerinden engin bir gülümsemeyle baktığın, kendinle yakın, dolaysız, dostça bir ilişkinin, olana bakıp olanı görmenin, kolunun altında toz kaplı, tuğla gibi ağır cilt cilt mevzuat kılavuzlarıyla dolaşmaya gerek bırakmadığını pekala anladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder