8 Şubat 2018 Perşembe

YÜZÜNÜ BIRAK ASTARINA BAK


Bireyselliğin değil toplumsal ahengin öne çıktığı Japon kültüründe altı çizilen de farklar yerine benzeşiklik olmuş. Ken Mogi’ye göre bu tavrın geçmişi 17. yüzyıla uzanıyor. Japonya’nın modernleşme öncesi Edo döneminde Tokugawa Şogunluğu toplumun o zamanki görüşe göre istikrarını sağlayacak bir dizi kararname çıkarmış. Bunlardan biri de lüksten kaçınmaya ilişkinmiş. Edo ekonomisi büyüdükçe bazı tacirler çok para kazanıp savurganlaşmış. Biriktirilen lüksün böylece gözler önüne serilmesi, sınıflar arasındaki eşitsizliğin artmasından dolayı toplumsal istikrarı yıpratıcı görülmüş, aşırı harcama yasaklanmış. Zengin tacirler o günlerde karşı çıkılması söz konusu olmayan Şogunluğa görünürde boyun eğmiş. Ama zevklerini de gizlice sürdürmeyi bilmişler. Bunun için başvurulan yollardan biri, giysilerinin içyüzünde pahallı malzeme kullanırken dışını gösterişsiz tutmak olmuş.

Dışta dikkat çekmezken bireyin içyüzünü geliştirip güzelleştirmek Japonların besleye geldiği bir düşüncedir, diyor Mogi. Herhangi bir toplumda, özellikle de toplumsal gözetim bir sorun olduğunda bu tekniğe başvurulabilir diye ekliyor.

*
Sadece hayatta kalmak değil, anlam, değer duygusunu da yaşatmak konusunda esnekliği ve yaratıcılığıyla insan su misali. Önü burada tıkansa yolu dolandırıp menzile yöneliyor.

Zorbaların anlayamadığı da bu olagelmiş. Akışkanın yolunu katılıkla kesemezsin. Buhar olur, buz olur, sel olur, damlaya damlaya yeryüzünü biçimlendirir. Zorbanın ise aklı ile düş gücü ırmağın yatağını kayalarla kesmekten öteye gitmez. Gidebilse adına zorba denmezdi.

Japonların dışa gösterişsiz, içi alabildiğine derin ve zengin olabilen bu gelişme biçiminde, hayatın yüzeyi kararıp kabuklaştığında, ışığı, neşeyi, umudu karartan bu kabukla birlikte kavrulmamanın esinini gördüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder