11 Kasım 2017 Cumartesi

BİR KASA KEDİ, YARIM KASA SORU, TEK BİR CEVAP




Mamalardanmış. Sarı kedi ilk doğumundan olma oğlanı hâlâ emzirirken yeniden hamile kaldı. Veterinere göre, işin kolayına kaçarak veya tam beslensin diye dayadığımız hazır mamalar, normalde yılda iki kez doğuran kedileri her ay yumurtlar hale getirmiş. Sen yaparsın, bünyen kuvvetli olarak tercüme edilen bir şişirilmişlik.

Yiyeceğini koruyamıyor, zorbalığa pabuç bırakıyor demiştik. Bu (nereden baktığınıza ve insanca nitelikler yakıştırıp yakıştırmamanıza bağlı olarak) bilgece, aşmış ya da zayıf hali içimize dokunduğundan onu korumamıza almıştık geçen yıl. Sonuçlarını kestirememişiz. Nereden bilelim?

İlk oğlu, Cornelius, çok hareketli bir yavru, cevval bir ergen oldu. Anası şimdi bir de hamile, artık onu kovar ki yenilere yer açılsın diye bekledik. Bir iki hırladı, araları gerildi ama –babamın taktığı ad ile- Oğlan peşini bırakmadı. Ananın zaten varla yok arası direnme, kendini öne alma gücü tükendi. Üç yeni yavru doğurduğunda artık kendi cüssesini geçmiş, güçlü kuvvetli, toraman Cornelius onlara katıldı!



Anası, başka yerde doğurduğu yavruları 3-4 haftalıkken bize taşıdı –ne biçimsiz, ham taslaklardı. Yeteneksiz bir resim öğrencisinin kötü geçen ilk asit tribinde, aklı kedi, fare ve perdeayaklılar arasında gide gele çiziktireceği türden. Terastaki çiçekliğe yerleştirdi.



Ne yapmıştık biz böyle? Doğanın eleyeceği bir davranışı koruduk korumasına da nasıl ve neleri değiştirerek? 6-7 ay bak, bırak, kalırsa gelecek sezon devam et. Ne kalpsizsin, al götür işte Ankara’ya, babana da yoldaş, eğlence olur diyen oldu. Kendimi ve bitmeye bırakamayacağım ilişkiye girmeyeceğimi bilmesem, iyi niyetle egoistlik arasındaki sınırı bulanık bir tavırla kediyi doğal ortamından koparır, götürüp şehir evine tıkardım. Belki.

İyilik mi etmiş olurdum? İnsanlar aleminde hapis ama güvenli, uzun, uzatılan bir ömür. Bu mu olurdu iyilik? Şu özgür hareket alanından, elementlerle, türdeşleriyle iç içe, zorlu ama doğal yaşamından koparmak mıydı iyilik?

Hadi götürmüyorsun, bari kısırlaştır, yazık hayvana diyen oldu. Onu da yaptırmadım. İçerde durmazdı, dışarı salamazdım. Kritik dönemde başına iş gelmesini göze alamadım.

Masumluğu, güzelliğiyle yüreğimize girdi. Sevgi miydi şimdi bu? Yoksa bu duygunun hoş tadını verecek uygun bir nesne mi bulmuştuk? Bir bulanık sınır daha.



İlk yağmurda babam çiçekliğin üzerine bir tahta çatı yaptı ama toprak ıslandı tabii. Yavruları karşı evin altındaki boş alana götürdüm, oradaki bir meyve kasasına koydum. Hava açınca anaları geri getirdi. En acarları, durduğu yerden kaçan, gezeni eksilmişti. Bir şey hissetmedim. Giderek güzelleşen diğerlerine de. Sandıklarını getirdim, minderler, çoraplar döşedik. Verandaya yerleştiler. Cornelius da aralarına. Hiçbir şeye karşı çıkmayan anasının memesine yapışıp cork cork emişine küçükler adına kızdık bir iki. Onun iki hamlede çektiği süt, üvey kardeşlerinin iki öğünü filan olmalıydı. Çekip çıkardık sandıktan. Karışmamayı hâlâ öğrenememiş gibi. Sonra bıraktık.



Anne geceleri gidiyor. Ya ava ya çapkınlığa ya başka bir kapısı daha var. Yavrulara Cornelius bakıyor, onun üstünde, altında, göğsünde uyuyorlar.



Anaları sabaha karşı yine öteberiyle dönmeye başladı. Bir kuş, bir torba ekmek (çok komik, günah diye çöpe atılmayan, yanına torba içinde bırakılan bu ekmeklerle bakkaldan gelir gibi).. Oğlanla ona mamalarını veriyorum. Ardından sandığa hep birlikte yerleşiyorlar, ikisi ufak, biri kendinden büyük üç çocuk memelere asılıyor.

Cornelius cinsel olarak aktif hale geçince ensest ilişkileri sırasında da emmeye devam eder herhalde.



Kendi bilecekleri iş.

Benim bağım çözülüyor.


Bitmeye bırakamayacağım ilişkiye ve altından kalkamayacağım taahhüdüne girmeyecek kadar da biliyorum kendimi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder