30 Ağustos 2017 Çarşamba

ÜÇ NEFESLİK MOLA

Vietnamlı Budist öğretmen ve aktivist (Budizm hiç de bir soyutlanma olmak zorunda değil) Thich Nhat Hanh, memleketinin tapınaklarındaki bir adeti Fransa’daki meditasyon merkezine getirişini anlatıyor.

Tapınak çanları günün belirsiz zamanlarında çalar, insanları dalıp gittikleri meşguliyetlerinden çıkıp anı dolaysız (kafa dışı) hissetmeye çağırırmış. Çağrıyı alanlar meşgul oldukları her ne ise bırakır, duya duya üç derin nefes alırlarmış.

Burada amaç, kapının kapıyı açtığı hikayelerimizden, kaygı, heyecan vb ile geçmiş ya da geleceğe kayış, savruluşlardan oluşma ayakta uyurluğumuzu kesintiye uğratmak. Doğrudan algıyı, çevremizin farkındalığını hatırlamak. Zihin alemlerimizde tavşanın suyunun suyu olarak yaşadığımızın aslına, Kaynağa dönmek, tazelenmek, dolaysızlaşmak.

İlginç, aynına müzisyenler için yazdığı kitabı Zahmetsiz Ustalık ile Kenny Werner’de de rastlamıştım. Enstrümanı, müziğiyle ilişkisi yavanlaşan ya da tıkanan, zorlanan kişiye “Hemen oracıkta bırak” diyor. “Aleti koy bir kenara ya da ellerini çek. Dur ve üç derin nefes al.” Bu şekilde özüne, müziğin (aslında yaşamanın) olanca doğallığıyla geleceği Kaynağa (kafan dışındaki hayata, dolaysızlığa) dön.

Akıllı telefonları günün rastgele vakitleri çaldıracak bir App var mıdır, bilmem ama aklı baştan alan bu aletler belki bu işe de yarar.

Bana her gün çalıp çalıştığım flüt hatırlatıyor. Çarşafa dolandığım bir pasajda veya ruhsuzlaştığıma uyandığım an flütü elimden bırakıp o üç derin nefesi almak bunu gün içinde de yapmanın anımsatıcısı.

Nefesi bedenin belirli bir yerinde hissetmeye odaklan derler. (Örneğin aşırı ajitasyon halinde göbek deliğinin üç dört santim altında bir noktaya konsantre olarak dikkatini sadece nefesine ver.) İnip kalkan karnın, göğsün ya da burun deliklerinde takip et. Bu sonuncusu benim çoğu zaman kullandığım. Dikkatimi daha rahat ve uzun tutabildiğimi fark ettim ama kişiden kişiye, durumdan duruma değişecek bir şey tabii. Mesela öfkeli ya da sinirli olduğumda göğsüme odaklanmak nefesi tam da ihtiyaç duyduğum yerde bir tür yatıştırıcı masaja dönüştürüyor.

Ve pür dikkat nefesini izle. Hayat memat meselesiymiş gibi –ki öyle! Burun deliklerinden içeri akarkenki serinliğini, ısınarak dışarı çıkışını, damağına vuran soğuğunu. Sığ mı derin mi, rahat ve uzun mu, kesik ve tedirgin mi olduğunu. Taşıdığı kokuları. Havanın ısısını.. hiç müdahale etmeden sadece izle.

Üç nefesin bile fena halde alıştığımız zihinsel, içsel kalabalığa karışmadan arka arkaya gelebilmesinin zorluğunu herkes kadar biliyorum. Ama sebatla işeyen dağları deliyor.

Nefes de nefes derlerdi, uzun zaman bu sıkıcı, tekdüze (tekdüze ha?!!) şeye konsantre olmanın anlata anlata bitiremedikleri hazzına yabancı kaldım. Ama neyse ne, bahçeye tohumlarını ekip mevlam neylerse güzel eyler diyerek yaz kış demeden, o gün canım istiyor mu, bir anlam ifade ediyor mu bakmadan suladım ve kerametini hisseder olduğum günler geldi.

Bazen için, ona kulak veremeyecek kadar kalabalık, çalkantılı olduğunda nefes hafif kalıyor, hengameye karışıp gidebiliyor. O vakitler üç nefeslik süre boyunca kendini dışarıdaki seslere verebilirsin. Önemli olan sürüklenip gidişi kesintiye uğratmak.

Odaklanma bir tutturdun mu süreklilik kazanacak şey elbette değil. Günden güne, üzerindeki yük veya yakaladığın bir kolaylık, akış dalgasına göre değişmesi, dalgalanması doğal. Sürekli kılabileceğin şey, uygulama. Derin uykudan, sadece zihinde yaşamaktan kendini dürtüp çıkma uygulaması.


Üç nefeslik mola hem bu dürtüş hem de zihnin dışına çıkmayla gelen tazelenme. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder