21 Ağustos 2017 Pazartesi

ATAMAN

Gözümü kapıyorum. Suda olmanın verdiği mutlulukla Uzakdoğulu bilgelere benzettiğim ifadeye bürünen yüzü beliriyor. Sevgili adasının elinde olsa hiç çıkmayacağı denizinde. Ama yok, pek çok Ataman’dan birini denizden çıkarmazdı, diğerleriyse başka birçok yerde, birçok şeyle meşgul olurdu. Tutkulu bir ilgi ve merakla daldığı, dalacağı, çevresini de seferber edip kendine katacağı nice alan. Tasarı. Keşif. İcat. Deneyim.

Ataman!

Gözümü kapıyorum. Sesi canlanıyor. Verili hiçbir düşünceyi kurcalamadan, bir de ne akla gelmedik açılardan bakmadan kabul etmeyişiyle farklı bir yaklaşım önerişleri. Limonata yapmaktan dünyanın gidişatına, sorularla kamçıladığı zihniyle ele almadık şey bırakmayışı. Sana da bıraktırmayışı.

Gürül gürül konuşmaktan erişilmez bir suskunluğa, oradan derin bir hoşnutluğun sessizliğine gidip gelişleri canlanıyor.

Vurgulu, renkli kişiliği, aurasının yoğunluğu bazen başka tempoların, farklı kıvamların yanındaki varlığını zorlaştırırdı. Aydınlığı aynı zamanda gölgesiydi ve bir o kadar da güçlüydü. Şimdi yokluğunu varlığı kadar ağırlıklı kılan bu olmasın?

Daha ne çok Ataman sıralayabilir bilenleri. Ama hepsinin üstünde içtendi. Yakın. Hakiki.

Gözümü kapıyorum. Sessiz, derin, zamanı ortadan kaldıran bir sevgiyle bakışı canlanıyor. Sevdiklerine, bağrına bastıklarına.

Onu bu dünyadan bu bakışıyla uğurluyorum.


Hoşça kal Ağam!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder