19 Ağustos 2017 Cumartesi

BAKALIM BU SABAH

Güne bakalım bu sabah neler süpürerek başlayacağım diye kalkıyorum.

Bir yavru kedi eksildi ama düzen değişmedi. Aşağı indiğimde paspasları yamulmuş, kova, kap ne varsa devrilmiş bulduğum veranda tam bir bekar mutfağı görünümünde oluyor –tabii kalıntılar karıncaların üşüştüğü lahmacun parçaları, kuru ekmek somunları, balık kılçık ve kuyruklarıyla tavuk, pirzola kemikleri vb'den ibaret olduğunda.

Sahne buradan itibaren derece derece vahşileşiyor.

Gidip köşe başından dürüm alırcasına sık ve kolay başvurdukları bir gıda maddeleri olan ağustos böceklerinden geriye paspaslara takılmış testereli bacaklarıyla yakınlara saçılmış zavallı kanatlardan başka şey kalmıyor. Bazen güle oynaya öldürüp bir kenara attıkları hamamböceklerini çıtır çıtır yemeyecekleri kadar doymuş oluyorlar. Tüylerden ve silip süpürmeyi nadiren unuttukları kan damlalarından kurbanlarının bir kuş olduğunu anlıyorum. Bazen gece indiğimde ağızlarında ya da pençelerinde can çekiştiğini gördüğüm farelerdense hiç iz olmuyor. Yılanlardan da.



Geçen sabah tuhaf tıkırtılardan, hırlamalardan kuşkulanıp kapıyı açtığımda anne kedinin uzandığı yerden kuyruğuyla oynadığı, şimdiye kadarki en büyük yılanlarıyla karşılaştım.


Biz olmadığımızda başlarının çaresine bakma yetilerini köreltmemek için az mama verdiğim kediler verandayı, becerilerinin körelmediği gibi giderek bilendiğinin abartılı gösterilerinin sahnesi ederken bana da sabahları süpürgeyi elime alıp başımı öne eğerek vahşeti onun cilalanmış hali medeniyete geri süpürmek kalıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder