14 Eylül 2015 Pazartesi

HAZIM

Karmaşa eninde sonunda başlangıçtaki şiddetini kaybederek şöyle ya da böyle kanıksanıyor, algısı durulur, hayat onunla sürdürülür hale geliyor.

Yaşam-sürekli değişim-dengelenme

Akış zaten o yöne. Oluruna bırakmak da bir yol. Ama kırık kemiği yanlış alçılamak gibi geride çolaklıklar da bırakabilecek bir yol. Dümdüz bir kanıksama, kaçırılan bir sorgulama, çuvaldızı kendine batırma fırsatı. Duyarsızlaşmak. Kaşarlanmak.

*
En beteri, aşırı çalkantıyla birlikte dikkati aşırı dağıtma eğilimiydi. Haber ardına haberle ajitasyon had safhaya vardığında ateşi söndürme isteğiyle FB’a geçip onun yamalı bohça içeriğinin sel sularına kapılmak.

Bir süre sonra böyle olmuyor dedim. Kendini kışkırtıp kışkırtıp ardından avuntuyu, dağıtıcılıkta bundan hiç farklı olmayan parçalı, kesintili, anlık girdi bombardımanında aramak saçmalık.

Televizyon, gazete, interneti asgariye indirdim. Başı koparılmış tavuk gibi koşmayı kestim. Kendimi ne hissediyorsam hissetmeye, düşünceleri kafamda birbirini kovalamaya bıraktım.

Böyle çok daha iyi oldu. Ajitasyon dindi. Dört bir yana dağılıp savrulmak yerine tek bir noktada, yaşadığımın farkındalığı ve tesliminde bütünlenmeye başladım. Bilmezliğimin sınırlarını görmek gücümü toplamamı sağladı.

Ne kadar az bildiğin gerçeğiyle yüz yüze gel. Onu kurguladığın (ya da o kadarını bile yapmayıp hazır kurgulanmışını otorite, rehber bildiklerinden ithal ettiğin) açıklamalar, çözümlemeler vs ile doldurma yanılsamasından, sıkıntısını da dikkat dağıtıcılarla bastırmaktan uzak dur.

Kal, izle, yaşa.


Kanaatlerin, inançların, tercih ve tepkilerin oluşumuna kendinde tanık ol. İnsanın ne kadar kafasında hapis yaşadığını, uç uca getirdiği kıymeti kendinden menkul yargılar uğruna işi ölüp öldürmeye kadar vardırırken tüm bunların jeneratörü zihninin nasıl işlediğinden ne kadar bihaber kaldığını mikro ölçekte kendi kafanda seyret.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder