9 Şubat 2015 Pazartesi

ALLAH RAHATLIK VERSİN!

Çevirmekte olduğum kitabın (The upside of your dark side) konusu negatif algısı. Olumsuz olan ya da öyle görülenlerden kaçınma. Kaçınmayı haklı gösteren, teşvik eden anlayış. Ve kaçınmanın bedelleri.

Kültürün doğrudan ya da dolaylı olarak aşıladığı düşünme biçiminin hiç sorgulanmadığında kendi momentumunu yaratarak bu zaten böyleymiş, böyle olmalıymış gibisinden katı bir tepkiye yol açtığını gösteriyor yazarlar.

İçinde-dışında zor, acı verici, çetrefil ne varsa bastır, oyala, yok bil, tersine git, uzak dur, tabanları yağla.

Kaygı, can sıkıntısı, öfke, keder, depresyon, kıskançlık.. Mutsuzluk. Ve bunlar karşısındaki tavrımız. Bugün, zıvanadan çıkan pozitif psikolojiye, körüklenip duran mutluluk saplantısına baktığımızda pompaladıkları tek yanlılığın bizi nereye sürüklediğini gözden kaybediyoruz diyorlar.

Oysa asıl sorun negatifin kendisi değil, onunla nasıl ilişkilendiğimiz. (Bu her şey için geçerli değil mi?) Refleks halinde bir kaçış, hiçbir şeyi çözmediği gibi ikincil sorunlara yol açar. Yüzleşmediğim, bir durup nereden gelip nereden gittiğine, neler söylediğine bakmadığım, bastırmaya, uyuşturmaya çalıştığım kaygı sözgelimi, bir de kaygı duyduğum için kendime öfkelenmeye neden olur vesaire.

Ardından, rahata kaçışımızı, kolaylık arayışımızı bize dünyanın en doğal şeyiymiş gibi gösteren toplumsal ve teknolojik gelişimlere değiniyorlar.

Konfor bağımlılığına. Parmağımızı bile kımıldatmadan yaşama imkanlarına. Orta sınıf rehavetine. (Belki bizim için fazla Amerikan şimdilik ama en azından yönelimi işaret ediyor.) Ve bunun psikolojideki uzantılarına.

Sürekli bel korsesiyle dolaşmak kasları nasıl atalete uğratırsa, abartılarak temel ihtiyaçlar sınıfına sokulan konfor ve öcü haline getirilen güvenlik saplantısının da psikolojik dayanıklılığımıza aynını yaptığını ileri sürüyorlar.

Kaçışımızda, gerçekte olduğumuzdan daha kırılgan olduğumuz varsayımı var. Oysa dayanıklılık gelişen bir şey. Ve geliştirilmeli. Kimse durduk yerde sıkıntı çekmekten hoşlanmaz ama bütünlüklü bir yaşam, negatifi de dahil eden bir esneklik ister. Onu telkinlerle, bastırmayla vb allayıp pullamaya, dayanılır kılmaya çalışmayan, kaçınmayan, neyse öylece alıp sindirime katan bir yaklaşım.

Pasif bir kabulden ötesi. Bilinçli bir ilişkilenme.

*
Bunun için temel kabullenmelerimizi şöyle bir sorgulamak gerek herhalde.

“Negatif kötüdür!”

Neden? Aslında hayatta sadece olan var. Bunu sınıflara ayıran biziz.

İnsanlar ölür.

Trafik tıkanır.

Ruhsal olarak dipleriz.

Mutluluktan ayaklarımız yerden kesilir.

Savaş çıkar.

Barış olur.

İçimizden şiddetli duygular yükselir. Bazen de tanrısal bir sevgi.

Negatifle bilinçli bir ilişkilenme bizi ne mazoşist yapar ne de pasifleştirir, duygusuzlaştırır.

Peki, bugünün yaygın yaklaşımı ne yapıyor? Beş dakikalığına bir trafik tıkanıklığı gibi (ne bekliyorduk ki?) kolay bir zorluğa bile katlanamayacak kadar gevşemiş tahammül kaslarımız?


Hayata karşılık yerine tepki verişimiz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder