15 Ocak 2011 Cumartesi

MISIR AYAĞI

Ona heyecan veren, görmek. İşleyişleri, etkileşimleri, akışı. Nedenlerin sonuçlara bağlanışını.

Bir sorunla boğuştuğunda aradığı çözüm değil, nasıl olduğunu görebilmek.

Tıpkı herhangi bir şeyin fotografını çekerken olduğu gibi seferber ediyor kavrayışını. Anlama dürtüsüyle uzaklaşıyor, yaklaşıyor. Işığı kısıp açıyor. Gölgeleri de söze katıyor ya da katmıyor. İzole ediyor veya daha genel bir bakış içine yerleştirmeye bakıyor.

Altından girip üstünden çıkıyor.

Oluşturduğu anlayış modeli hep geçici, kapısı açık. (Ruhsal ışığının göstergesi de bu kapının açık mı kapalı mı olduğu. Kapının ötesine iştahsızlaşması, paslı bir dil gibi şaşmaz bir gösterge. Heyecansızlaştığına, yakıtsızlaştığına işaret ediyor.)

Yeni verilerin, perspektiflerin araya girişini sevinçle karşılıyor. Bunlar bir önceki modeli alaşağı ediyor ama onu da sarmalın bir üst halkasına taşıyor sanki. Daha etraflı bir bakışa, görüşe.

Bana bir çare diye iç dökenlere verebileceği kendince en değerli şey, çare değil, soruna açıklayıcı bir bakış.

İşte çorba, işte kaşık!

İlgileneceklerse faydacı bir dürtüyle çözümle ilgilenenlerin aleminde yalnız.

Bakışını çevirdiğinde, yaşam heyecanına yakıt ettiğinde, yaklaşımında. Yöneldiği şeyde.

Ama başparmağın alıp yürüdüğü, boy sırası şaşmış parmaklarıyla ayağından başlıyor zaten “tersliği.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder