26 Ocak 2011 Çarşamba

DAL

Bir şey kuvvetle dürtüp de yazmaya oturduğumda klavyenin başındaki piyanist gibi hissediyorum kendimi.

Gerçek zamanda (sahnede) doğaçlamaya oturan bir piyanist.

Parmaklarım düşüncenin dolaysız uzantısı oluyor. Çalma-yazma zamanı içinde sonsuz ifade seçeneği arasından andan ana birini diğerlerine seçerek akıp gidiyor. Seçenekler aydınlatılmamış bir düzlüğe yayılırken onları şöyle bir yalayıp-tartıp uygun olanı bu parmaklar çekip çıkarıyor, ışığın altına getiriyor, parçanın parçası yapıyor.

Tatlı bir yamaçtaki oynak çakıllar üzerinde yalınayak koşmaya benziyor. Her an dağılabilecek kırılgan bir denge üzerinde inceliyor hareket. Fiil çekimleri süzülüyor, ekler tıraşlanıyor, çifte anlamların parlayıp sönüşü oyuna ekleniyor..

Dürtü ne kadar güçlüyse yazı da o kadar hazır çıkıyor. Olmuş ve dalından kendi ağırlığıyla kopmuş meyve gibi.

Yazıp başka hiçbir şeyinkine benzemeyen doygunlukla kalkıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder