31 Ocak 2018 Çarşamba

SEN ELİNDEKİNİ EYLE

Ken Mogi’nin İkigai kitabından:

“İnsanların bir şeyi takdir beklemeden yapmasına son bir çarpıcı örnek: Japon İmparatorluk çevresi tarihsel olarak güçlü bir kültürel geleneğe sahiptir. Bilim ve sanat imparatorluğun himaye ettiği önemli konulardır. Müziğin burada özel bir yeri vardır. İmparatorluk ailesine hizmet eden müzisyenler, İmparatorluk Sarayında her yıl gerçekleştirilen yüzlerce seremoni ve ritüelde sunulacak özel müzikler için görev dağılımı yapar. Eski imparatorluk saray müziği ile dansın bu geleneksel biçimlerine gagaku adı verilir. Gagaku sarayda bin yılı aşkın bir zaman boyunca icra edile gelmiş.

Gagaku geleneğinde ünlü bir müzisyen olan Hideki Togi ile bir söyleşim olmuştu. Togi, Nara döneminden (710-794) yani bin üç yüz yıldan uzun bir süreden beri gagaku’nun içinde olan Togi ailesinden.  Bana saray müzisyenlerinin belirli bir imparatorun bin iki yüzüncü yıl dönümü gibi birçok vesileyle çaldıklarını söyledi. Böyle bir müziği kimin dinlediğini sorduğumda ‘kimse’ diye yanıtladı.

Şöyle devam etti: ‘Hiçbir izleyici olmadan İmparatorluk Sarayının engin sükunetinde gece geç saatlere kadar çalar, dans ederiz. Kimi zaman ölmüş imparatorların ruhu cennetten inip biraz bizimle kalarak müziğin tadına vardıktan sonra geri döner gibimize gelir.’ Togi bunları, dediklerinde alışılmadık bir şey yokmuş gibi söyledi. Anlaşılan, gagaku geleneği müzisyenleri izleyicinin yokluğunda çalmayı doğal kabul ediyor.

Togi’nin anlatısı akış halinde olmanın, şimdi ve burada yaşamanın gayet şiirsel ve çarpıcı bir tasviri. Erinç dolu bir konsantrasyona ulaştığınızda izleyiciniz olması şart değildir. Şimdi ve burada var olmanın tadına varır, yolunuza devam edersiniz.

Hayatta kimi zaman öncelikler ve anlamı yanlış yerlere yerleştiriyoruz. Bir şeyi haddinden fazla ödülleri için yapıyoruz. Ödülü, karşılığı gelmezse düş kırıklığına uğruyor, çalışma hevesimizi kaybediyoruz. Yanlış yaklaşım bu. Eylem ve ödülleri arasında genel olarak bir gecikme vardır. İyi bir iş çıkardığınızda bile ödülü gelmeyebilir. Yaptığınızın yerine ulaşması ve takdir edilmesi, kişinin kontrolü dışında pek çok etkene bağlı olarak rastlantısal bir gidiş izleyebilir. Eğer çaba sürecini birincil mutluluk kaynağınız haline getirebilirseniz (vurgulayan benim) hayatınızın en önemli sınavında başarılı oldunuz demektir.

Yani kimse dinlemese bile müzik yapın. Kimse bakmasa bile resim yapın. Kimse okumayacak olsa bile bir kısa öykü yazın. İçinizdeki sevinç ve doyum hayatınızı sürdürmeye yetip de artacaktır. Bunu başarmışsanız şimdi ve burada var olmanın ustası olmuşsunuz demektir.”

*
Ustası olmaya gerek yok, kendini verdiğinde müzik insanı şimdi ve burada yaşatıyor. Flütün yaptığı da o. Soprano süredursun, şimdi alto –dolayısıyla farklı bir nota/parmak eşleşmesi- ile yine sıfırdan başlıyorum. İğne ile kuyu kazmak ya seni sabra gerek bile olmayan bir “ne ise o” haline ve bu hale kendini tümüyle vermeye getirir ya da şimdi’yi isteklerinle, hedeflerinle ve bu ikisi arasındaki bütün o kafa kalabalığıyla doldurup sabrını taşırır.

Ya akarsın ya kaçarsın.

Acemiliğimin tüm o ağır aksaklığı ile ben akıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder