Trafik köprüye doğru iyice ağırlaşmış, yolun ortasında,
arabaların arasında dikilen satıcılar sıklaştı. Ayağım frenden arada bir
kalkarken zihnim de beş duyuyu peşine taktığı gibi sigaranın koyverilen hülyalı
dumanı misali sahibinden uzaklaşıp onlara büründü. Şu, ellerinde dörder beşer
su şişesi, göğsünde de biri olmasa diğerini satma umuduyla mukavva bir dörtgene
geçirdiği telefon şarj aletleriyle temiz pak genç adam. Başında yün takke, ak
hacı sakallı berideki başka su satıcısı.. Düşüncemde yerlerini aldım. İlk
seferi hayal ettim. Duyacağım tedirginliği, tabanlarımdaki karıncalanmayı. HR
kaza senaryosu üretimlerini. Kanıksadıkça serbest kalan dikkatimin yöneleceği
gözlemleri. Güneş, yağmur altında, sıcak ve soğukta yağacak izlenimleri. Eve
para yerine bunları götürmeyi. Başka başka hayatlara girip çıkmayı. Girip
çıktıkça genişleyen, derinleşen anlayışı. Geçirgenleştikçe temel işlevinden
(bir nevi psikolojik iç çamaşırı) ibaret kalan sınırları. Bir et-kemik-kanı
hücresi olmaktan çıkan benlikten duman kıvraklığı, kolaylığıyla süzülüp süzülüp
geri gelme yetisini.
Son bir su satıcısını da (bugün pek çeşit yoktu)
geçtikten sonra ayağım frenden kalktı, ta karşı tarafa kadar da bir daha
dokunmadı.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder