12 Mart 2014 Çarşamba

DAĞILIM

Berkin öldü.

Haberi okudum. Sonra fotografı gördüm. Gördüm. Başka her şey sustu. Acıya dokundum. Dolaysız, derin. Saf.

Yüzeye çıktı, kalabalığa karıştı. Öfkeye. Kendini çoğaltma zorlanımına. Haberlerden,  heyecan ve gazdan soluk soluğa olay yerlerinden aktaran muhabirlerden kendimi alamaz oldum. Yükselen seslerden. Tırmanan tepkiden. Karşı karşıya gelen iki güç. Halk ve polis. Aynı olgunun sonu gelmez tekrarı ama her bakışta, uzattıkça kendini pekiştirdi. Ağırlık, ivme kazandı. Geri kalan her şeyi içine aldı, farklılaşan, sorgulayan, daha etraflı bir anlayış kazanmaya çalışan diğer seslerimin üzerine zorbaca bir haklılık iddiasıyla yürüdü. Kendinden başka hiçbir şeye tahammülü yoktu artık.

Selden geri çekilmeye yeltenen aklımı küçümsemeyle bir kenara ittim. Sırası değil şimdi!

Tek ses, tek nefes olma vakti! Tarafını seç! “Biz,” değil mi?

Elbette! Düşünme değil, eylem zamanı.

E-motion.

Kabına sığamama.

Çağıldama.

Kulağının, yüreğinin başka her şeye kapanması. Sadece kendi yankısını duyma arzusu.

Mutlaklaşarak karşı karşıya gelen iki güç. Siyah ve beyaz. Ben? Elbette beyazdan yanayım. Beyazım! Karaladıkça, nefrete dönüşen öfkem kalabalıkla çoğaldıkça daha da beyazlaşıyorum. Ötekileri soysuzlaştırdıkça soylulaşıyorum.

Fotograf artık uzakta. Fünyeymiş o. Bomba patladı.



Sisyphos’un kütlesi bir kez daha yuvarlanıyor.

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder