5 Mayıs 2013 Pazar

AVARE BİR VEDA


Bugün tatil içinde tatil.

Koyu bir boy yürüdüm, döndüm. Açıktaki kayalıklardan kopup sürüklenen mercan parçalarının üzerinden suya girdim. Akdeniz sıcağı. Yüzmeye başladım ama kısa sürede efendinin kim olduğunu hatırladım. En sakin zamanındaki bile gücünü. Muhteşem! Benim değil, onun istediği yere gidiyorduk. Gidelim bakalım. Ta nerelerden çıktım. Kuvvetli itiş çekişiyle suya girip çıkmak bile bir çekişme, sıkı, beceremediğinde komik bir tango.



Şu şezlonglardan birini indirip üzerine bir de minder koysalar da gölgede bir uzansam..

Salaş malaş, Yaz Bahçesinde bir dediğimi iki etmiyorlar. Koca ağacın kuytusuna kuruldum.

Ve zaman durdu. Su gibi kuvvetli bir yoğunlaşmayla kim bilir ne kadar süre anda kaldım. Zihnim başka hiçbir şeye, ileri, geri sekmeden. O boş, ben sadece var olmakla dopdolu.

*

Yakışıklı Danush şimdilik pansiyonda çalışıyor ama asıl turist rehberiymiş. Gururla gösterdiği lisansında tarihi, turistik, sportif turlara çıkmaya yetkili olduğu yazıyor.

İlgilendiğimi (şey, yani Sri Lanka ile) görünce istekle anlatmaya, sorularımı yanıtlamaya koyuldu.

Geleneksel müzik ve enstrümanlarından girdik, nerelerden çıktık.

Davul çeşitlerini sıralarken şiirlere eşlikte kullanılan türünde durdu.

“Bazı yerlerde ağaç evler kurulur. Sigiriya’da mesela. Bahçelere dalan filler, başka hayvanlara karşı bunlarda nöbet tutulur. Bu arada davullar eşliğinde ağaçtan ağaca şarkılar, şiirler söylenir.” Bizdeki âşık atışması gibi. Amaç ses çıkarıp hayvanları ürkütmekmiş ama buradan başlı başına bir halk sanatı doğmuş.

Örnek olarak okuduğu melodik şiirde Sinhala dili kulağıma ilk kez hoş geldi. Nüanslı ve yumuşak.

Oradan savaş davulları ve krala bağlı seçkin savaşçı sınıfına geçti. “Sri Lanka samuraileri.” Onların, vaktiyle sadece inisiyelere öğretilen savaş sanatına, Angampora’ya.

İngilizler geldiğinde yağmur ormanlarını biçmekle elbette kalmamış. Geleneklerine de fil sürüsü gibi dalmış, dağıtmışlar. Krallığı, muhafız sınıfını, kast sistemini, kara büyüyü, 7 bin yıldır süre giden ne varsa, en azından görünür yanıyla ortadan kaldırmışlar. Ama kökler alttan alta sürmeye devam eder. Başka biçimlerde boy göstermek üzere burada da etmiş.

Danush hızını almış, soluksuz anlatıyordu.

“İngilizlerden önce bir erkek iki kadın alabiliyordu. Mirasın bölünmemesi için iki erkek kardeş aynı eşi de paylaşabiliyordu.”

“Peki çocuklar? Kimin hangi babadan olduğu önemli değil miydi?”

“Önemli olan varlığı bölmemekti. DNA testinin filan olmadığı bir zamanda iki adam da çocukları kendinden bilir, onlar da iki babalı yaşar giderdi.”

Konudan konuya atlamada ben de fena değildim.

“Geleneksel bilinç değiştirici maddeleriniz var mı?

Olmaz mı?!

Abin. Çok güçlü bir uyuşturucu. Dozunda alındığında insana olağanüstü kuvvet veren bir tohum. Soylu savaşçılar ondan kullanırmış. Aklı keskinleştiren, cinsel isteği de artıran bir madde.”

“Kokain gibi. Uyarıcı?”

“Evet ama onların bir sürü yan etkisi var. Abin’inse doğru kullanıldığında olmadığı söylenir. Bugün başka bileşimlerle ayurvedik ilaç yapımında kullanıyorlar.”

Tutkuyla anlatışı, köklerine duyduğu inanç, aşk hoşuma gitti. Kara gözleri ışıl ışıl, heyecanını paylaşıyordu.

“Kusura bakma, çok konuştum. Ama merak eden, soru soran o kadar az ki.”

*



Öğleden sonra yeniden Galle. Sri Lanka’nın Afrika’yı, Senegal’i en çok (ama tek değil) çağrıştırdığı yer. Geçmişi ve şimdiyle kozmopolit esintinin yerli dokuyla kaynaşması.



Yamacında direğe tırmanma yarışı yapılan ucundan sura çıktım. Piyasa edenler arasından fenere kadar gittim. Şamatasız, renkli bir halk. Cellabileri  içinde kuran okulu öğrencileri, sarili, kara çarşaflı kadınlar, turunculu Budist rahipler, genç çiftler. İnip boş sokaklar arasında zigzaglar çizerek dolandım. Köşesinde devasa bir banyanla meydandaki kriket maçını hiçbir şey anlamadan seyrettim.



Güneş batışına yakın surlara döndüm. Direk tırmanışının yerini uçurtmalar almış. Durulan mavi gökte yarımayın etrafında fırdolayı kıvrılan, kıvranan, süzülen bir alay uçurtma. Okyanustan gelen esinti belli ki tam tadında.



Bunca güzellik arasında en sıradanı güneş batışı oldu. Etrafını, suları alacalandırmayan kıpkızıl bir top. Şimdi var, sonra yok.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder