11 Şubat 2012 Cumartesi

YARASANIN KALANI

Partinin ortasında ayılmak gibi bir tatsızlık çöktü önce üzerime.

Başından pek ayrılmadığım ekrandan akan “güncellemelere” çatılan kaşlarla baktım.

Başından ayrılmadığım, çünkü bağımlısı olmuşum.

Yeni ne var? Daha daha ne var? İçeriği boş ver, dişe gelir şeyler iyi tabii ama ondan da önemlisi, akış. Su aksın ki deli de baksın, değil mi?

İlk kez limonlu kek denemiş biri. Alaska’da hava çok soğuk, Avustralya’da acayip sıcak imiş. Sicilya’dakinin canı sıkılıyor, İstanbul’daki, belediyeye yine çok bozuluyormuş, akşamki konseri iple çekmekteymiş başka biri.

Ee? Başka başka?

Sadece anlatmak için yaşanır görünen gündelik hayatların dibi çabuk geldiğinden ateşe sürülecek hazır odun olarak Youtube yetişmiş imdada. Bol şarkı türkü. Gözde yazarların makale linkleri. Karikatürler. Diğer bir dipsiz derya: Alıntılar. Vekaleten gediğe oturtulmuş laflar. Diz altı refleksi protestolar. Saman yığınında birkaç da iğne.

Ama ne çok saman!

Daha dün içinde bayram ettiğim, renkli, canlı bulduğum uzun bir sokaktan, şimdi her kapıdan eteğimden çekmeye bakan bir satıcı fırlamış da aralarından sıyrılmaya çalışarak yürüyormuşum gibiydi.

Ekranı kapadım. Çöken sessizliğe kulak kabarttım. Açılan boşluğu ekran edip ne yaptığımı seyrettim.

*

Bağımlılık, senin ona hizmet ettiğin alışkanlıktır. Yaşamına renk, kıvam katmak üzere başlar. İhtiyacına göre anlam, çerçeve, kaçış sunar. Zamanla ilk ikisi silikleşirken sonuncusu belirginleşmeye başlamışsa bil ki paçayı kaptırdın. Zamanın onundur artık, enerjin, aklın ve fikrin. Nesnesi özneleşir, sana onun nesnesi olmak kalır.

Posalaşırken bütün ürettiğin de posa olur haliyle.

Artık sadece “ben varım-ben buradayım” neşriyatı için yaşanan hayattan ne çıkar ki?

Ekrana yapışmış, gerideki bütün bir hayatı unutmuşken.

*

Ekrana (herhangi biri iş görür; televizyon, sosyal paylaşım siteleri, cep telefonu) yapışmanın uyuşturuculuğu, dikkati binbir parçaya bölmesinden geliyor olmalı. Sel sularına kapılıp gidiş.

Bütün dikkatim orada, ama parça parçalığıyla bu artık “verdiğim” değil, teslim ettiğim bir dikkat. Yekpare ve özgür olduğunda lazer demeti kadar keskin, uyarıcı ve odaklanmışken bu halinde beni baktığıma yapıştıran amansız bir tutkal gibi ve uyuşturucu.

*

İçim böylece tıpası açılmış küvet gibi sığlaşmış, boşalmışken yalnızlık, tek başınalık ilk kez kaçmak, uyuşturmak istediğim şey haline gelmiş. Yaşamak, var olmak ile aramdaki yoğun, besleyici temas, ucuz işgücü piyasalarına devredilmiş, yerini kendi yurdumda yavan bir işsizlik almış gibi. Doğrudan temas, yerini temasta olma yanılsamasına bırakmış.

Geride dokunaklı bir yalnızlık ve bütün o temasta olma yapay hissiyle birlikte derin bir kopukluk kalmış.

Kaçılası yalnızlığı yaratanın, bir noktadan sonra artık yalnızlık gidersin diye dört elle sarıldığım şey olduğunu nasıl görememişim? Neredeymiş aklım? Çin usulü börek tarifinde mi, Litvanya'daki kaldırım sanatı videosu, yoksa kediler aleminden neşeli karelerde mi?

Facebook’tayım, o halde varım!

Facebook’tayım ama artık yokum.

*

Aynadakinden ibaret kaldığında mevcudiyetinin başkalarınca teyidi, kaçınılmazca narsisist bir hal alan bağımlılığa dönüşüyor. Giderilmediğinde kaygı, panik yaratan bir bağımlılık. Varlığının onayı, gözlerini ayıramadığın aynanın keyfine kalmış.

*

Kardeşim, sineğin üzerine abartısızca etkili tek bir vuruşla inen sineklik benzeri o farazi sorularından birini sormuştu:

“Alın, size dünyanın istediğiniz yerine bilet. Tek koşul: Orada burada anlatmayacak, fotograflarını yayımlamayacaksınız, denilse gidecek kaç kişi çıkar?”

*

Gidiyorum. Kışın ortasında yarıküre, mevsim, hal değiştirmeye. Gecenin bir vakti Ekvatorun öteki tarafına geçiyor olacağım.

Ama belki de şimdiden geçiyorumdur.

2 yorum:

  1. hissettiklerimin mükemmel bir çevirisi olmuş bu ... ekvatorun ötesinde sana "özgür" bir gezi diliyorum

    YanıtlaSil