24 Mart 2010 Çarşamba

GPS'İNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT -ya da gitme!

Taraflar:

G: GPS
1: Ben. Ayarlarını aklın egemenliği varsayımına göre tutturmaya gayret eden yan.
2: Ben. Kapağı açıldığı gibi kutudan zembereğinin ucunda fırlayan soytarı yan.

Açılış:

Yağmurlu, serin bir bahar sabahı. Arnavutköy'den Bakırköy’ün derinliklerinde imkansız adresli bir arkadaşıma kahvaltıya gidiyorum. Normalde arabamı istasyon ya da daha iyisi hastanenin orada bırakıp gerisini taksi şoförüne bırakacağım bir adres. Normalde.. Ama artık normalden azadım: GPS’im var benim! İçim, destekle ayakta dursa da özgüven ve geleceğe umut ile dolu.

Akış:

G: 200 metre içinde sağa dönmeye hazırlan.
1: Siz diye konuşmuyor muydun sen?! Onu tercih ederim. Efendinin ben olduğum yanılsaması uyandırıyor.
2: Ne demeye sağa dönüyoruz ki? Boş ver şimdi E5’i, kalabalık olur. Temiz temiz sahilden gidelim..
G: Hız limitini aştın.
2: Saçmalama! 52 kilometrecikle gidiyoruz.
G: Yeniden rota hesaplaması..
1: Ne biçim Türkçe bu!
2: Hah şöyle.

Karaköy’e kadar olaysız geldik.

GPS köprüden önce sağa sapmamı söylediğinde koltuğuma kaykılmış, kuşa aşık olan balığın şarkısını dinlemekteydim.
1: Ne hoş! Ana babalar olmadık aşklara saplanan çocuklarına dinletmeli bunu. Bin öğüde bedel.
G: 20 metre içinde hafifçe sağa dönmeye hazırlan.
1: Hem hafifçe hem de hazırlan. Biri yeter.
2: Ne kadar hafif? 20 gram, 12 ons?
1: Sahilden gidiyoruz. Çevre yoluna atma şimdi.
2: Haklısın, boş ver onu! Dal gitsin köprüye.
G: Yeniden rota hesaplaması..
(Mark Knopfler: The fish and the bird who fall in love
are bound forever to go roaming ....bound forever to go roaming)

Köprüyü geçtik.
G: Sağa dönmeye hazırlan.
1: Yine mi? Neden olmasın aslında? Buradan çevre yoluna vursak daha kısa olur.
2: Peki o zaman şofer, vur gitsin.
G: 20 metre içinde sağa..
1: Hangisine? Burada üç yol ağzı var.
2: Bence en sağdakine.
1: Ama orada Taksim yazıy..
2: Dön hadi!! En geniş yol o!
Böylece hep birlikte (şimdi dağda taşta bir çift kaliteli kunduranın iyiliğinden dem vuran Mark Knopfler dahil) kendimizi Perşembe Pazarı cehenneminde bulduk.

Daha da gecikeceğimi bildirmek için aradığım arkadaşım nerede olduğumu duyunca durdu kaldı. Neyse işte, belki görüşmek üzere, deyip kapadım.

Ezeli döngümün öfke kısmına girmiştim.

Köprüyü yeniden geçtik.
Çubuğun etrafına sarılan macun gibiydik.
G: 20 metre içinde..
1: Elinin körü!
2: Elinin körü!
G: Yeniden rota hesaplaması..
G: Hız limitini aştın.
2: Sen o limiti al, ilmek yap, boynuna geçir e mi!
1: Beynini limitler oysun!

Döngünün gülme krizi aşaması.

Sahil yolundayız. Bir süreliğine güvenli sularda.
Pes edip rotayı buna göre hesaplamış G: 11.. nokta.. 2.. kilometre.. boyunca sür.

Ohh! Baharlar patlamış sur boyu. Röfüjlerde laleler, çuha çiçekleri. Hayat ne basit, ne güzel!

Ve final:

GPS ile yaşam bir müzakere meselesi. Bazen bir taraf kaybediyor, bazen diğerleri. Bazen hep birlikte. Hep birlikte zafere ulaşıldığı da oluyor tabii.

En iyi arkadaşım G. ile bir yolculuk daha, gidişi 78, dönüşü 23 dakika sürerek böylece sona erebildi.


1 yorum:

  1. Yüreğinle GPS'i kesin çizgilerle ayırmazsan ve de eline kirmizi kalemini alıp editorluk taslarsan asla "kazanan" olamazsin Pinoks.

    YanıtlaSil