10 Mart 2010 Çarşamba

DİSKOBOLOS CİVANIM





Gün Diskobolos’undu, Disk Atan Atlet’in. Bekçi arkasını döndüğünde alnından öpmek üzere Arkeoloji Müzesine gittim. Bekçi gözünü ayırmadı. Mermerinin kabarıp çöken, kasılıp gevşeyen yüzeyini hayalimde parmak uçlarımdan akıtarak gözlerimle okşadım ben de, kameramla.

Karşısındaydım. Etrafında. Mükemmel! Eleştirmenlerin eleştirecek şey bulamaması anlamında değil (bulmuşlar elbette). Objektif-sübjektif yaşattığıyla. Zembereği boşanmak üzere bir enerjiyle yüklü hissedilen Atlet, kendisinden ibaret kalmadı. Sanatçısı Myron’u kavrayış-ifade sınırlarına iten güçlü dürtüyü de hissettirdi: Duruşun değil, artık hareketin temsiline geçiş. Heykel sanatını gölgesinin üzerinden atlatmak. (Müze bahçesindeki arkaik heykellerin önünden geçmek, nereden nereye gelindiğinin birkaç adımlık özeti.)

Maddeden yaşamın doğuşu gibi.

Atölyesinin bir köşesine çömelip izlemek varmış Myron’u. Sancısını. Heyecanını. Gerildikçe gerilen zembereği. Dürtüyü heykele aktarışını.

Gereç düz keski-çekiç olsun, geliştikçe gelişen kameralar, elde değil, fikirde çalışan sanal alet edevat olsun.. dinamik ifade dürtüsü yolunu Myron’dan beri bir açmış pir açmış.

Diskobolos, Cartier-Bresson’un “belirleyici an” dediğinin de belki ilk örneği değil mi? Önce-şimdi-sonra tek bir anda yoğunlaşıp yükselmiş ve karşınızda işte.

Haydi, dedim, Myron’un izniyle keskisinin bıraktığı yerden kameranla al, kaydır, zarlaştır, tozlaştır, uçur biraz da imgeyi.

O diskiyle, sen onunla. Oyna!


Fotograflara
http://picasaweb.google.com.tr/sedatoksoy/Diskobolos#
adresinden ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder