29 Ocak 2024 Pazartesi

NAMI DİĞER LENDUHA

Arkadaşım pencerenin yanına oturdu, başını dışarı çevirdi ve ayy! dedi, ne çirkin olmuş!

Bitişik çatıdaki, İskender Lahdi adını taktığım talihsiz masa/oturma adası teşebbüsünü diyordu.



Kolaya kaçıp ben onu artık görmüyorum bile dedim. (Bir söz, düşünce tamamen dışımda olduğunda öyle yapıyorum; bir yere varacağından kuşku duyarak uzun uzadıya kendi tavrımı, konumumu açıklamaya girişmek yerine basmakalıp bir cevapla ya da hiç katılmadığım şeyi onaylayarak geçiştiriyorum.)

Oysa tam tersine, onu görüyor, seyrediyor, zevk duyuyorum.

Çünkü arşivindeki nice eser, akım, görüntünün bıraktığı izleri harmanlayan gözüm, bu lenduhayı ince ince işliyor.

Demir iskeletini kaplayan yekpare taş değil, sıkıştırılmış tozu imiş ki bel verdi. Ortasında oluşan çukura su doluyor. Bu gölcük, yağmurlarda genişleyip kenarlara kadar yayılan bir içdenize dönüşüyor. (Damlaların hafif yağışta sakin, sağanaklar ve rüzgarlarda yüzeyi döven vuruşları!.) Buranın eksik olmayan toz toprağı gölcüğün etrafına evvelki yüzyıl sonlarının bungun yağlıboya tablolarına seçilen yaldızlı oval çerçeveler misali kenarlar oluşturacak şekilde kat kat birikip ıslanıyor. Gökyüzü, ufalıp genişleyen bu birikintideki yansımasıyla bütüne katılıyor. Şafağın kızıldan dönen renkleri, renk renk bulut, duru mavi, derin lacivert yatağında çeşitli halleriyle ay, içinden geçen kargalar, martılar, turuncu-sarı gün sonları..

Tam taş bile olmayan bu ölü doğmuş ve hayat da verilmemiş (hemen hiç kullanılmadı) lenduha, benim kaçırmak bir yana, yapıştırdığım gözümde makbul bir obje olup çıktı!

Güzel değil. Ama ifade ve algıyı genişletme, derinleştirme gücü ile tanımlarsak bir sanat nesnesi artık.

Bakışımı an’a, onun tekrarlanmazlığına, dinamizmine sonuna kadar açmasıyla önüme konan hazır bir sanat eserinin olduğundan çok daha zenginleştirici.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder