20 Kasım 2016 Pazar

KÜÇÜK

Haziran’da doğmuş olmalı. Üç yavru sarmandan biriydi. Dişi. Annesi alacalı, fazladan asabi genç bir kedi, babası muhtemelen bu bölgenin zorbası irikıyım berbat sarman olduğuna göre bir tecavüz meyvesi.



İki yanımızdaki boş eve, oradan hayatımıza geldiler. Götürdüğümüz yiyeceğe anne ve iki yavrusu yumulurken sonunda bizimki olan küçük uzakta duruyor, az ötesindeki hummalı faaliyete kayıtsız, uzun uzun tepesindeki dalları, yaprakları, yerdeki gölgelerini inceliyordu. Bilim adamı ya da sanatçı bu diyorduk. Mücadeleye, itiş kakışa girmemesi (bize belki biraz da kendimizi hatırlattığından) dikkatimizi çekti. İlgi alanı bambaşkaydı. Ama sanat karın doyurmaz ki, ne yapacak bu küçük? Kardeşlerinin yarı cüssesindeydi. Mama kabı boşaldığında sakince gidip içine kıvrılmayı seviyordu.




Derken anne fazla ayak altında olduklarını mı hissettiyse aileyi alıp başka yere götürdü. Bir iki ay sonra anne ile küçük bize geldi. Bir komşunun giderken bıraktığı koca bir torba kedi mamasından bahçe girişine, kedi, köpek, kuş, kim gelirse yemesi için her gün birer kap döküyorduk. Yavru her zamanki pek de ilgilenmez haliyle kibar kibar yerken kendi payını silip süpüren anne aralarındaki bağ kopmak üzere olan küçüğe bir pençe attığı gibi onunkini de götürdü. Ayrım gözetmeye o zaman karar verdik ve Küçüğü himayemize aldık. Yazlıkçıların kedi besleme merakına hep kuşkuyla yaklaştım. Yabancılaştırılan hayvanların el ayak çekildiğinde açlığa terk edilmelerine. Ama bir bağ kurulmuştu işte (geçen yıl Beşiktaş’la olduğu gibi). Mama torbası boşaldı, yenilerini alarak devam ettim.



Sıfatı ismi haline gelen Küçük, anasından öğrendiği tıslamayı çabuk bıraktı. Çizgili, benekli, düz, açık sarı, göğsünde tatlı bir sütlü kahverengiye dönen kürkü yumuşayıp ışıldamaya, kendisi de kaçmamaya, ardından yaklaşmaya başladı.

Benimle derinleşen bir göz teması kurmaya girişmesiyle de birbirimizi ehlileştirmeye koyulduk. Birbirimizden güvenmeyi ve zamana yayılmayı öğrenirken biricikliğimiz içinde birbirimizi tanımaya, tanıdıkça da muhabbeti koyulaştırmaya.



Hayatta kalma ihtimali en yüksek o yırtık, cevval, cazgır kedilerden olamadı. Yiyeceğine yaklaştıklarında bırakıp kenara çekiliyor. Daha güvenli olsa da ürkek. Ve tatlı bir esinti kadar usul. Munis. Arkadaşlığımız ikimizi de onarıyor.


Şu kapkaranlığın içinde hayatın, varlıkların temel iyiliğini ortaya çıkarıp yürek ışıtan öyle bir tanrı kulu işte Küçük.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder