11 Kasım 2016 Cuma

AYNADAN YANSIYANLAR

Amerika’yı sosyal medyanın parabolik aynasından seyrediyorum.

Yapısal farklar, evet ama dikkatim benzerliklerde.

Abartı, perspektif yitimi, feryat figan süre dursun dışa vurulanlardaki tektipleşme, siyah-beyaz kutuplaşması. (Bunlar bir yandan iki ülke arasındaki benzerliklerden öte sosyal medyanın algı ve ifade biçimlendiriciliğine de işaret ediyor.)

Araya giren mesafe ve öznenin değişmesinin getirdiği bir hafiflik, rahatlık, görüş açıklığıyla dönüp baktığım kendi yaşadıklarımız aslında.

Şok. Sarsıntı. Keder. Öfke.

(Gerçeğin beklenen, arzu edilenden başka türlü olmasına tepki. Özgürlüğün en büyük iç engeli.)

İnkar.

(Yukarıdakinin devamı.)

Yorumlar. Hükümler.

(Açıklama ihtiyacı, anlam arayışı. İnsanı vezir de eder, rezil de. Çoğu zaman bir yol açmaktan ziyade felaket asap bozucu düşünce gevişlerine dönüşür.)

Suçluyu dışarıda, karşı tarafta aramak. (Medya, Wikipedia, dış güçler.. Dış güçlerden, ülkelerden kasıt da Rusya. Bu bizim Amerika muadili oluyor. Burada artık halim selim düşünmeyi bırakıp kinizme yuvarlanmadan edemiyorum; ee, etme bulma dünyası kardeş!)

Eleştiriye, farklı görüşlere tahammülsüzlük.

Aşırı duygusal yatırım yapılmış taraftan başını kaldırıp etrafa bakamamak.

Kendi kurgusunu (belirli bir nokta birleştirme tarzından ibaretken) objektif ve nihai gerçek bilip onunla çelişecek her şeyi silip atmak. Buna sığamadığı için karşı tarafı alabildiğine eğip bükmek, indirgemek, basitleştirmek, boyutsuzlaştırıp aşağılamak, gülünçleştirmek.

Birlikte yaşamayı giderek imkansızlaştıracak koyu bir nefret.

Durumun karmaşasından tek adımda kurtulma dürtüsünü olanca şiddetiyle yaşamanın boğuntusu, dipsiz karanlık tünelde kara kedinin gölgesini aramaya denk bir çaresizlik hissi.

Seçimi kaybeden diğerleri olsa ve şimdi kendilerinin yaptıklarına girişse (öfkeli protesto yürüyüşleri vs) alacakları tepkinin kendilerinin ayna tersi olduğunun bile farkında olamayacak kadar bocalamak.

Seyrediyorum.

Bizim de düştüğümüz hatalar buradan ne kadar ayan beyan görünüyor. Savunulanlarla her türlü özdeşleşme ortadan kalkmış, neredeyse bekara karı boşamak gibi.

Belirgin bir fark, taraftarı oldukları siyaset ve siyasetçilere bakışlarındaki saflık. Beyanı esas alabilmeleri. Bu bizim nerdeyse doğarken yitirdiğimiz, yerine, “baban olsa güvenmeyeceksin” şüpheciliğini koyduğumuz, beyana bel bağlamamayı, çevirip arkasına bakmayı, altındaki buzağıları saymayı refleks haline getirdiğimiz şey. (Sonunda iman edene dek, o zaman da sıkıysa sorgula.)


Tüm seyri onlar adına en dokunaklı kılan da galiba bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder