26 Ocak 2016 Salı

KUMSALDA YANARDAĞ PATLAMASI VE TELEFON PİYANGOSU

Masmavi gök. Sarımsı beyaz kumlar. Biraz ilerde su çizgisi boyu kümelenmiş aynı renk alçak kayalıklara doğru yürüyorum. Burada kumsal dar ama kayalıkları geçince henüz görüş alanıma girmemiş uçsuz bucaksız kumullar olduğunu biliyorum. Sıcak fakat orası çok daha sıcak olacak. 

Dayanabilecek mi tabanlarım?

Birden kayalıklar belli belirsiz sarsılıyor, hafif bir pffft sesiyle birlikte duman püskürmeye başlıyor.

Arkama dönüyorum. Kapadokya’dakiler gibi bir tüf tepe, sivri, köpek dişi biçimli, etrafındaki seyir terasında ufacık görünen insanlarla zangır zangır titriyor ve onun da başından dumanlar yükseliyor. Çok daha güçlü. Sıklaşıyor. Arkasından lavlar geldi gelecek. Kumsalın kıyı tarafına dönüyorum. Bir kasaba sokağının yarısı. Sıkışık evler, dükkanlar. Ne yapmalı diye o tarafa bakıyorum. Patladı patlayacak yanardağdan fazla etkilenmemişe benziyorlar. Bir iki kişi kaldırıma çıkmış, tepeye bakıyor ama tıkanan trafiğe bakar gibi. Hedefim ilerisiydi ama yola devam etmemek daha akıllıca.

*
Oradaki dükkanlardan birinin sahibi, muhtar, kocaman bir orta masasını yiyeceklerle donatmış. Yiyin, diyor, talihiniz açık olsun! Yiyeceklere gömülü piyango notları var. Bir işli köfte alıyorum. Biraz çiğnememle birlikte dilime fındık iriliğinde bir şey geliyor. Çıkarıp yiyecek artıklarından temizliyorum. Haşlanıp çiğnenmekten matlaşmış, yamulmuş pleksiglas bir bilye. Muhtara uzatıyorum. Telefonu sen kazandın! diyor. Cebinden çıkardığı telefonunu uzatıyor. Şiddetle itiraz ediyorum. O sizin. Zaten benim telefonum var, işte, diye gösteriyorum, 9 yaşına girecek! Hayır, alacaksın, diyor. Seninki artık olmayacak. Telefon, muhtar uzanıp burnuma dayarken şekilde şekle giriyor. O da bir Samsung ama siyah. Ekranı genişliyor, renkleniyor. Neredeyse isteyeceğim. Sonunda önüme bırakıldığında daralıp ufalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder