30 Kasım 2010 Salı

KEDİFONİ

Tuhaf bir kedi. Benzerleri yerde dört ayak üzerinde alıştığımız kediliklerini sürdürürken atlamış piyano sehpası üzerine, ön ayaklarını klavyeye uzatmış. Yarı ölü bir hayvanı yoklar gibi dikkatle tuşlara dokunuyor. Çıkan seslere daha da büyük bir dikkatle kulak veriyor. Bir tuş. Biraz berisinde başka biri. Aceleye getirmiyor. Olanca kedi sabrı, temkin ve odaklanmışlığıyla alışılmış avlarını değil, sesleri izliyor. Bir ses, derken peş peşe iki tane daha.. Usulca tuşları kokluyor. Yetmiyor, aşka gelip başını sürüyor iki-üç yeni ses arasında. Ve asla suyunu çıkarıp dört ayağıyla atlamıyor. Piyanoyla iki ayaklı bir piyanistin yapacağı gibi sevişiyor.


Ve esinlenmiş bir şef. Alıyor kedinin piyano serüvenini, onun çıkardığı sesler ve asıl uyandırdığı duygu etrafına bir kompozisyon örüyor. Arkada, dev ekranda piyano başındaki kedi videosu, orkestrasıyla çalıyor.

*

İki bölümü başka yerlerden gelip bamtelime dokunan bir hikaye.

Kendini geride hiçbir şey bırakmamasına veriş.

Bir şeyi (herhangi bir şeyi) almak, özünden hissetmek, kendinden katıp çoğaltarak geri yansıtmak. Esin dedikleri.


http://www.youtube.com/watch?v=zeoT66v4EHg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder