8 Kasım 2010 Pazartesi

CİLALI DÜŞ DEVRİ

HD ya da onun ready’si yaya kalır, art arda gördüğüm düşlerin görsel canlılığı akıl alır gibi değil.

Soluğum kesilir gibi uyanıyor, böyle bir görsel keskinliğin etkisinde boş boş karanlık ya da aydınlanmakta olan tavana bakıyorum uzun süre.

Mükemmel ışığa tutulmuş kusursuz diyapozitifler diyeceğim, yanına pek yaklaşamayacak. Renkler, nüansları ve ışık, asıl ışığı anlatamamak gerisin geriye hafızama kapatıyor onları. Hafızanın tutabildiği ise orijinal görüntüler değil, olsa olsa etkilerinin yoğunluğu. Yapılacak şey, yine gelmelerini umarak uykuya yatmak. Yanımda konuk da götüremeden..

*

Sabahın ilk, belki akşamın geç saatleri ışığında masmavi bir deniz. Ben soldan sağa ilerlerken karşımda bir insan akışı var. Birbirine paralel iki çizgi üzerinde ters yönlere kayıyoruz. Arkadaşlarım. Hemen üstlerinde bir an parıldayan, sonra gözden kaybolan ince bir ipe mandalsız çamaşırlar gibi asılmışlar (bunun canlı bir Photoshop çalışması olduğu geçiyor aklımdan). İzlendiklerinin farkındalar mı? Kendi alemlerinde, gülerek, kahkahalar atarak geçiyorlar önümden. Ben rüyanın içinde rüyanın canlılığıyla sarhoş gibiyim daha çok. Derken.. geçidin bir anında, ipin görüşümden çıkmak üzere olan sol ucunda yatağa onunla girdiğim kırmızı-beyaz geceliğimle kendimi görüyorum. Bir benim yüzüm asık, karanlık ifadeli.

*

Gerçek hayatta e-postalarının anında cebine düşeceği telefonlardan kullanan bir arkadaşımın önüne, çalışmak için başına oturduğumuz masada sekreteri getirip avuç içi kadar, siyah bir alet bırakıyor. Yarım silindir biçimli. Posta almadığı vakit “yoksunluğu” gidericiymiş. Ayarlanabilen aralarla bilgisayarın “mesajınız var” sinyalini çıkarıyor. Sesinden hoşnut değil arkadaşım, inandırıcı bulmuyor.

*

Geceleri iple çeker oldum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder