Babamın peşinden ben de nezle oldum. Bir şişe şarabı tek
seferde dikmiş gibi nezle sarhoşu çıktım evden.
Ev.. Hissinin değişimini izliyorum. Şehirden başladı.
Kaçarak ayrıldığım yerin duygusu ürkütücü ölçüde kesif kalmış, kenti geçmişin
ardından görmeye devam ediyordum. Kaçmayı bıraktığımda duygu da, sindiği
kumaşın havalandırılmasıyla uçup giden ağır bir koku gibi dağıldı.
Evde de benzeri oldu. Geçmişin burada bir emanetçi gibi
yaşamama yol açan izlenimleri gücünü perde perde kaybediyor. Her an fırlamaya
hazır, bir köşesine ilişir gibi değil, kendime genişleyen bir alan açıyorum.
Yok, babamın mekanına müdahale ederek yapmıyorum bunu. Alan, evle ilişkimde,
ilişkinin duygusunda açılıyor. Yüklenegeldiği anlamlarından özgürleştikçe
rahatlayıp enginleşiyor. Şehir ve ev, derin uykuda göğsüme kıvrılmış uzun tüylü
azman kedi karabasanı yaratmıyor artık.
Kurtulmak istiyorsan kaçma.
*
Duraktan bindiğimiz taksilerin şoförleriyle ahbap olduk.
Babama bugün nasıl olduğunu soruyorlar. Ben artık uyarmadan camı kapıyorlar.
Havalardan konuşuyoruz tabii. Şubat’ta yaşanan Mayıs
sıcağından. Küresel ısınmadan. Güneşliyse kuraklık, yağmurluysa sel
baskınlarından. Siyatik sinirinden. Seçimlerden. Her partiye oy veren var.
Demokratik bir durak olduklarını gururla söylüyorlar. Efendi bir şoför
topluluğu. Şoförlerin seçme değil rasgele olduğu dönüş yolu, bıçkınından
kabadayısına, çenesi düşükten bismillahla laf edilene, daha gemsiz bir
renklilik sunuyor.
Aynı yerlerden (aynı tabelaları takıntı denecek bir
atlamazlıkla okumamla) başka başka şoförlerle ve havalarda geçiyoruz. Ben
serbestleşen duygularla, duyargaları olağanüstü hassas babam da benim
rahatlamamla rahatlayarak.
Ve şimdilik bayrak yarışı gibi sürdürdüğümüz şu nezleyle.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder