Günlerdir kavrayışımın gözenekleri ardına kadar açık, New York sanat aleminin altını üstüne getiriyorum. Rehberim, elimden bırakamadığım kitabı Get the Picture ile Bianca Bosker. Mesleğinin ateşleyici gücü olan merakı bu kez sanat nedir sorusuna odaklamış, bu soruyla göbeği hoplayan bir gazeteci. Sabır, sebat ve elektriğini okura geçiren heyecanın cin fikirli bir bileşimi.
Bianca’nın meselesi günümüz sanatıyla. Kim içindir, nasıl
yenir, neyle içilir, neye yakıt, neye yanıt olur, hizmet eder? İlerledikçe
değişen, genişleyen, derinleşen soruları kurcalamasıyla koyulduğu yol onu (ve
kendisiyle birlikte beni) sanatın aşkıyla beslenen sanatçılardan şehrin en
züppe, elitist galerilerine, hırslarını maddiyatın renklendirdiği
koleksiyonculara, sanatçılar aşklarıyla karın doyurmaya çalışa dursun, onların
eserleriyle bire bin katan sanat tacirlerine, kendini dünya ile eşanlamlı
kılmış New York’un en tepedeki müzelerine götürüyor. Biz de sorusunun peşindeki
Bianca ile çıraklık ettiği galericinin zulmüne uğruyor, başka bir galeriyle Art
Basel Miami festivaline (çünkü bu birileri için varlık-yokluk mücadelesiyken
diğerleri için gösterişli orjilerin mevsimi) katılıyor, bir sanatçının (Julie
Curtiss) asistanlığını yapıyor (kitabın beni en çok ateşleyen bölümü),
Guggenheim’da bekçi oluyoruz.
Gözlerinden kıvılcımlar saçan mizahıyla Bianca,
gözlemledikçe (bazen kahkahalarla) güldürüyor, keşiflerini keşiflerine ekliyor.
Uzun zamandır enerjisi içimde böylesine karşılık bulan bir
yazarla yarenlik etmemiştim.
*
Bu bir giriş olsun, devam ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder