21 Mayıs 2019 Salı

TAZE GÜNLER


Sabah. Taşlı toprak yolu obur bir çene gibi öğütüyor adımlarım. Böyle haldır haldır yürümek basılan yere ve an’a karşı hoyratlık gibi gelse de nefesi, kaslar ile dolaşımı açıyor. Kontrol, güç ve bir iş başarma yanılgısı da cabası.

Enerjik yürüme insanı çabası içinde sınırlıyor.

Küçük şeylerin ayırtına varıp hemhal olmak yavaş yürüdüğüm, durup göz-kulak kesildiğim başka yürüyüşlerde. O vakit boynumda kamera da oluyor, onu sepet edip mantar yerine görüntüler topluyorum.

Sıcaklık birden fırladı, çöl rüzgarları dediler. Birkaç gün sonra o tatlı diri-sıcak geri döndü. Geceleri açık pencereden yayılan serinlikle üstüne bir şey daha alma ihtiyacı güzel.

Kediler neredeyse görünmüyor. Kış çok sert geçmiş, hayatta kalanlar perişan, yabani. İnşaatlardan, tadilatlardan buraya uğramaz olmuşlar. Bizimkilerden kışı atlatabilmiş olan olsa gelip yoklardı. Sarı kedi doğurduklarıyla birlikte varlık sahnesinden silindi demek.

Oysa kedilerle birbirimize iyi gelirdik.

Ama deniz var!

Hâlâ serin, dalgıç ceketi, altına sörfçü gömleğiyle ancak girebiliyorum. İlk irkilmeden sonraysa nasıl da çözücü. Katman katman duygu-düşünce ve artıklarını artık hiçbir anlam ifade etmedikleri parçacıklara ayırıyor, yıkayıp uzaklaştırıyor. Ürpererek girdiğim sudan canlanmış, kimliksizleşmiş, bomboş ve hafif, mutlu çıkıyorum.

Bahçeye Japon gülleri getirttik. İyi ki geldik der gibi açıvermeye başladılar. Tatlı bir gülüş gibi.

Denizin sesleri, rüzgar, kuşlar, ince uzun dalların tepesinde çubuk üzerinde tabak çeviren akrobatları çağrıştırarak mor mor açan jakarandalar.. Hiç bıkmadığım bütün bir repertuar.

Kalabalık basmadan son günler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder