11 Nisan 2019 Perşembe

BEZ AFİŞ


O halde başlıyoruz, dedi. Asistanını çağırdı:

Büyük boy bez afiş hazırlatalım.

Eve, yerlerinden indirerek yeni/son güzergahlarına göre ayırdığımız eşya ile karışarak boşalan mekana döndüm.



Ellerimizde on yılların dolap isi, uyum içinde çalışıyoruz Selil’le. Hiçbir alıp vereceği olmayan, aynı zamanı, aynı ortamı yaşamış, anıları ortak, varlıkları destek kardeşler. Ayıklıyor, sınıflandırıyor, dağıtıyor, toparlıyoruz. Yüreğimiz birlikte ağırlaşıyor, ağırlaşıyor. Üzerine titrenmiş bir yuvayı bir çırpıda tasfiye etmek geçmişe dönük bir saldırganlık gibi geliyor. Dolaplar dolusu saklanmış, korunmuş şeye şöyle bir bakıp yolcu etmek. Yeni yerlerine, yeni sahiplerine, çöpe.

Ellerimize sabun, hızımıza kutu, torba, sökün eden anılara, derinlerde çöktüğü yerlerden kabarıp yüzeye vuran izlenimlere yürek dayanmıyor. Koza lif lif çözülüyor.

Fotograflarla mektupları akşamlara bırakıyoruz. Rastgele akışlarıyla zaman içinde pire gibi sıçrıyor, deve gibi çöküyor, şaşıyor, sarsılıyor, gözlerimizden yaş gelerek gülüyoruz.

Nesnelere elimize bulaşan da bulaşan is misali sinmiş anlamlara, verilmiş öneme bakıyor, hoyratça hızımıza üzülsek de bu biriktiriciliğin ne yük olduğunda birleşiyoruz. Dağıtmak, yok etmek bir yandan da özgürleştirici.



Sabahları içimiz de bedenlerimiz de ağır kalkıyoruz. Taş taşımışız sanki. Ankara’nın ortasında olduğumuz kırk ikindileri gibiyiz. Sağanak, gök gürültüsü, karanlık. Derken birden bulutların arasından olanca ışığı, sıcağıyla sıyrılan güneş. İzlerini elden geçirdiğimiz, anladığımız-hiç anlayamadığımız, ama hiç değilse kavranabilir bir şey olduğu yanılsamasını da düş kırıklıklarıyla birlikte çöplerin yanına bıraktığım ve barışmayı seçtiğim hayat.

Ona yer açmak.

Bez afişe hazırlanmak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder