24 Şubat 2011 Perşembe

AĞIT

Bir günde 24 saat var, o da dengeli kullanıldığında pek çok şeye yeter, değil mi?

Yani alışveriş listesinin arkasına yapılacak şeyleri yazsam, alacakları vakti toplasam, günün sonunda “öldürmeye” bile artar bir parça.

Oysa tersi oluyor, alt alta sıralanan bu vakitler toplanmak yerine sekiz yöne dağılarak beni öldürüyor. Yapabileceklerimi, yapmam halinde beni verimli, yaratıcı, doyumlu kılacakları. Bütün ve güçlü. Anlamlı.

Sorun miktar değil. Elde on katı olsa sonuç değişmeyecek.

Artık tek bir yatakta akmamak, akamamak sorun. Dağılmak. Irmağınkiyle aynı çoklukta suyu düz toprağa salın, olacak olan.

Kolaylık, verimlilik, sürat vaadiyle ilk adımı arka kapıdan, sonrakileri bulduğu ve kendi açtığı her delikten atan İnternet.

Aklımı başımdan, dikkatimi kınından çekip alan. Geriye uyuşuk bir heyecan bırakan.

Bana bol keseden kredi verip bu olmasa edinmeyi düşünmeyeceğim (ve çok geçmeden zıvanadan çıkan miktarı krediyi kat be kat aşarak yenisi için beni dilendiren) şeylerin peşine salan bankalara benziyor getirdiği “kolaylıkla.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder