19 Aralık 2010 Pazar

SESLERİN ARKASI

Seslere ne yer var hayatınızda?

İnsan sesi. Doğal sesler. Gürültü. Müzik.

Başka?

Dün, Gitar Kafe’de Yiorgis Sakellariou’nun seslerini dinledim. Sokakta, dışarıda kaydettiklerinden dönüştürdüklerini.

Ondan söz edildiğinde kafamda (kulağımda) canlanan daha başka bir şeydi. Algısı ses ağırlıklı biri olarak içinden geçtiğim seslerle benim kendi kendime yaptığıma yakın bir şey.

Sıklıkla sesi fon olmaktan çıkarır, ön plan algısı haline getirir, sonra içlerinden seçtiklerimi daha da öne çıkarıp birbirleriyle bağlarım. Martı çığlığının devamı olur mesela tramvay tekerinin kavislenen raydaki gıcırtısı. Biraz ötedeki bağırış ona bir ok çeker. Küçük kompozisyon, dükkanın birinin önüne boca edilen bir kova su ile tamamlanır.. Öyle şeyler.

Ama benimkiler hala tanınabilen seslerdir. Var olanı yeni biçimlerde bir araya getirmekle yetinir.

En iyisi kapayın gözlerinizi -zaten görecek bir şey de yok- ve dinleyin, dedi, ince uzun parmakları bilgisayarına bağlı mikserin tuşları üzerinde hazır bekleyen genç Sakellariou. Işıklar kısıldı. Arkadan vurup şarabımın kızıllığında oynaşan ufak mumun dairesine çektim bakışımı.

Ses başladı.

Olacağını canlandırdığım gibisi değil; kulağın tanıdığı seslerin işlenmişiydi. Blenderden geçirilmiş sebzelerin karşılığı bir tür.

Anında kabul ettim ve açtığı kapıdan içine daldım.

Düşüncenin aradan çıkmasıyla (açıklık denen budur belki) bedenimle karşıladım sesleri. Puslu bir uzaklık olarak başlayıp tekdüze, belli belirsiz bir tırmanışla sürüp genişleyerek yakınlaşmalarını. Bir kapı kemerinin ötesinden, korunaklı bir yerden izlenir gibiyken üzerime gelerek ya beni dışarı çıkarmış ya da kendileri içeri dalmış gibi büyük bir dalga halinde içine alışlarını. Gövdemde açtıkları büyük delikten öteme akışlarını ya da beni içlerine emişlerini. Kimi net, doğal halinde, kimi buzlu cam ardında gibi işitilen tanıdık seslerin (aniden bir martı kahkahası-gök gürültüsü-yağmur-bir kapı ya da palamar gıcırtısı belki..) serpiştirilmesiyle yüzümün gülüverişini..

Işıklar yandığında bu kıvamlı sesler akımı içimi hoşnutlukla doldurmuştu.

Sevdim mi?

Alakasız kalıyor bu soru. Deneyime sevmenin-sevmemenin ötesinde açıldım. Sıfatı yoktu, çünkü kendisi yeniydi.

Algıma, bildiğinin arkasına geçerek seslerin yeni bir çeşitlemesini kattı.

Genişletti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder