15 Aralık 2010 Çarşamba

KLİK!


İnsanlar senin bir halinin şöyle bir fotografını çekiyor; en sık, belirgin halin oluyor bu, dikkatleri ancak öyle çekiliyor çünkü. Sonra seni düşünmeleri gerektikçe bakmak üzere o resmi bir yana atıyorlar. Artık öyle olmayalı çok uzun zaman geçmiş, bir bakıyorsun karşına çıkardıkları bu imgen oluyor.

Resmin uygun bir anda çekildiyse ne ala. Bir vakitlerdeki halinle şimdiki arasındaki fark ayyuka çıkmadığı sürece önceki gibi biliniyorsun.

Kafalarına sabitlenecek bir imge haline gelmenin ikinci yolu sevimsizleşmek. Olumlu halinin dondurulması kadar sık tekrarı gerekmiyor bunun. Şöyle bir iki, kredin yüksekse üç kez rahat boz, damgan hazır.

Mürekkebi de çok daha sabit. Eh, ayakkabına giren taşı mı hatırlarsın daha çok, beklenmedik anda yüzüne esen tatlı sabah yelini mi?

Söylenecek şey yok. İnsan kafası böyle işliyor. Hemen hiçbir şeye iki karelik zaman ayıracak halde olmadığımızdan bir sönüp bir çakan flaş misali ediniyoruz izlenimlerimizi ve sorgusuz sualsiz bunların hemen üzerine bina edilmiş fikirlerimizi.

Kendini karelerden kurtarmaya çalışmanın anlamı yok. Bırak, imgen dilediklerince hapsolsun.

Sen filminde akmaya bak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder