9 Haziran 2010 Çarşamba

TAKSİDE

Kuzinimle gök delinmiş gibi boşanan yağmurda canımızı dar attığımız taksinin kırpık kır sakallı şoförü oflayarak buğulanan camlara hamle etti. Bu havada yolcu almakla işlediği sevap birden ağır gelmiş gibi öfkeyle sildi, bir daha sildi pencereleri.

Arabayı sarsan bir dönüşle gerisin geriye koltuğuna gömüldü.

“Kurban olduğum Allah, nasıl da yağdırıyor! İhtiyacımız vardı” dedi minnetle hiddetin sarmaş dolaş olduğu bir sesle.

Ama meteorolojiye göre bu kadarı fazlaymış artık, diyecek oldu kuzinim.

Şoför patladı.

“Meteorolojiymiş! Allahımdan iyi mi bilecek meteoroloji, ha?! Neymiş meteoroloji!! En iyisini O bilir. Yağacaksa yağdırır, daha da yağdırır. Ne zaman isterse.”

Sustuk.

O ise durup durup devam etti. Boşalamıyordu bir türlü.

“Meteoroloji! Meteoroloji filan tanımam ben. Bir tek O’nu bilir, O’nu söylerim. Tersini diyen kafirdir!”

Kuzinim, taksiye binmekten işte bunun için hoşlanmıyorum, dedi bana doğru eğilip İngilizce.

Bir arkadaşımın, “Bunlara uygun bir de halk ithal etmek gerek” sözünü hatırladım ama pek gülemedim. Arada kaldığım bir seyirdi bu.

Elinde direksiyon yerine kasatura olsa, biz de öfkeli bir kalabalığın karşı tarafında duruyor olsak gırtlaklarımızı onunla kesiverir miydi?

Allah adına evet, elbette, her zaman, ama bir tanrı kulunun da meteoroloji adına cihada girişmediği ne de girişeceği şimşek gibi gelip geçti aklımdan. Hangi yönelimin kendini nasıl savunma ihtiyacı hissettiği.

1 yorum:

  1. Seda'cim,

    Okudugumda hissetim duygunun imaji, ruzgarda alip basini ucan bir tuyun lok bi boka isabet etmesi.

    Bilmem anlam verebildin mi ?!

    Her okudugumda yorum yazmiyorum ama yazilarini ve goruslerini cok begeniyorum. Begenmenin otesinde sanki aklimdan gecenleri guzel bir tarz ve uslupla ifade etmen beni ferahlatiyor.

    YanıtlaSil