Benimle iletişimi öğrenen Küf Kedisini
izliyorum.
Saklı yerimizi başka bir kedi de keşfetti,
kediler. Sadece ona ikramda bulunmak istiyorum. Bunu nasıl iletirim derken
baktım beni gözlüyor. Balkona ya da dışarı çıktığımda hep görüş alanımda.
Diğerlerini de çekecek sesler yerine göz teması kurup dilimi damağımda sertçe
şaklatarak mama paketini sallayıp ikimize özgü bir çağrı oluşturdum.
Ucunda yiyecek pekiştiricisinin de olmasıyla
hızla öğreniyor. Öğrendiğini (beni izlemek) değişen koşullara uyarlıyor (geçidine
masa iskemle atan komşu kuaföre karşı yeni bir rota).
Öğrenmek hayatta kalmak demek.
İnsan burada da bir istisna. Toplumsallığı hata
kaldıran bir güvenlik ağı gibi işliyor. Ders almasam da fiziksel ve ruhsal
olarak arkamı toplayan birileri çıkar. Ya da bir konuda iyi öğrenerek
biriktirdiğim varlıkla diğerlerindeki açığımı bedelini ödeyerek veya takasla
kapayabilirim.
Küf Kedisinin hayatı ile öğrenme becerisi
arasındaki doğrudan ilişki benim için geçerli değil.
Öğrenebildiğim öğrenmediklerimin çok altında
kalsa da iyi kötü, uzun yaşayabilirim.
*
İnsan hareket kadar (zaten o da bir tür hareket
olan) öğrenmek üzerine yapılanmış. Öğrendikçe açılıyor, esnekleşip
kıvraklaşıyor, ışıldıyor.
Öğrenmenin ikincil bir hal almasıyla verdiği
ödülün (bol dopamin salınımı, tatmin, dahasına duyulan istek ve nihayet yaşama
iştahı) yerini tüketimin aldığını düşünebilir miyim? (Sahi, böyle baktığımda bir
de kaslarımın yerine geçirdiğim arabalar, uçaklar, tekneler vb. var, değil mi?)
Yeni bir keşfin yerine yeni bir şey. Zihninle,
algın, duygun, ruhunla ulaşacakların yerine bir nesne. Parayla satın
aldıkların.
Öğrenmek ile ödülünü satın almak.
Bu ikisini bağdaştırmam da mümkün elbette. Ama
birinden yoksun kalacaksam hiç duraksamadan ikincisi derim.
Öğrenmenin hayat gailesi denilen sürüklenip
gitme içinde neredeyse bir lükse dönüşmesi, asıl yeniliğin, yeniliğin hasının
ondan geldiği gerçeğini egzotik bir meyve haline getiriyor.
Halim vaktim mi var öyle şeylere!?
*
Elimdekinden çok daha gelişmiş bir ritim çalıştırıcısı
uygulaması buldum. Canıma okuyan bir bölümü var: Üç ölçülük bir cümle
dinletiyor, nota değerlerini yazmamı istiyor.
Nota mı sayayım, ölçülerini mi kollayayım, neyi
nasıl yapayım, dağılıp gidiyorum.
Bir süre sonra kafam başka yerde olsa bile
yapar hale geleceğim, biliyorum.
Ama beni kamçılayan, doğru yaptığım her seferi
bir havuç şölenine çeviren, henüz hedefine varmamış bu süreç.
Yeni!yi insan beyni için bu
kadar cazip kılan, biyolojik temelde onun öğrenmeyle, dolayısıyla hayatta kalma
şansıyla ilişkisi olmalı.
Fiziksel olarak artık pek öyle olmasa da ruhsal
olarak bunun ne kadar geçerli olduğunu yaşadıkça, öğrendikçe görüyorum.