27 Mayıs 2020 Çarşamba

MAKUL


Komplo teorileri dolgu zemine çıkılan binalar gibi alır yürürken düşünüyorum.

Açıklama ve inanma ihtiyacımızı.

Akıl yürütme biçimimizi.

Düştüğümüz tuzakları.

İlk tuzak bir şeyin bize makul görünmesi galiba. Aklımıza yatması. Normal şartlarda akıl dediğimizse, hadi elimizi vicdanımıza koyalım, bildiklerimiz, bildiğimizi sandıklarımız, bunları sıkı bir eleştiriden geçirmeden vardığımız sonuçlar, tığ işi görüşler, koşullanma ve eğilimlerimizin bir bulamacı değil mi?

Bir şeyin bize makul gelmesinin kendi anlatımızla örtüşmesinden öte bir anlamı var mı?

“Hah işte bak, ben de onu diyordum zaten!” Bu anlatı arada doğru noktalara dokunuyor olabilir ama işin içindeki bütün noktaların doğru ve eksiksiz bir şekilde birleştirilmesi olabilir mi?

Olamazsa hesaba katılacak farklı veriler, göz önündekilere bambaşka bir yaklaşım, resmi olduğu gibi değiştirmez, benim makul bulduğumu acınası bir karikatüre çevirmez mi?

Perspektifimin kaçınılmaz darlığı, sığlığı, şartlanmışlığı düşünüldüğünde bir şeyin bana makul görünmesi hiçbir şekilde onun öylece gerçekliğinin göstergesi ya da kanıtı olamaz.

Birileri çıkar, o öyle değil, böyle der, daha da makul gelen tezleriyle benimkini çürütür.

Yani umarım çürütebilir çünkü komplo teorileri itikadı herhangi bir yobazlık kadar ağır bir vaka.

*
Dolgu zemine çıkılan temelin bir bölümü de bir şeye sık maruz kalmak. Aşinalık. Ne kadar tekrarlanırsa o kadar inandırıcı olması.

Virüs konusunda atıp tutmadığımız kalmıyor.

Olağan şüpheliler -Bill Gates, CIA, Çin, Rusya- geçidini kaygılanmaktan, kapanmaktan, önlemlerden bıkan, alışkanlıklarımı kaldığım yerden sürdürmek isteyen bana makul gelen görüşler izliyor.

Tabii canım, pek bir şey olduğu yok. Zaten hiç de olmamıştı. Gribin hallicesi, hadi hayatımıza bakalım.

Bu uçta ben de gönül eğledim. Şimdiyse silkinip ne yapıyorum diye düşünüyorum.

“Gerçekte” neler olduğunu kendi küçük hikayelerimle açıklayabilir miyim?

Bu işe hayatını adamış insanların çözemediği şeyler bana makul görünen derme çatma modellerle çözülebilir mi?

Bir konuda yeterince bilgi sahibi olmanın iyi bir ölçütü o alandaki akıl yürütme yanlışlarını görebilmek değil midir?

Açıklama, inanma ihtiyacımı doyuran, ne bilgi ne eleştirel düşünce, makul bir anlatıdansa çırılçıplak bir bilmiyorum bana çok daha sağlam bir zemin görünüyor.

Bildiğimi sandıklarım yerine bilmediklerimi, bilemeyeceklerimi göz önünde bulundurarak bakmak.

Otomatik cevaplardansa algı ağımı genişleyen sorular ve geçici cevaplarla örmek.

*
Sabah erkenden Gündoğan pazarına gittim. Girişte bir jandarma vardı ama termometresi sonradan gelmiş olmalı, ben çıkarken ateş ölçüyordu.

Pazarcıların çoğunun burun altında ya da boyunlarında göstermelik bile olsa maskesi yoktu.

Bıkkınlık ve kemiğe dayanan bıçaklar ihtiyatın yerini almış bile.

Kötü bir pişmanlıktansa, kaynar süt olmadığından emin olamayacağım yoğurdu üflemeye devam etmeyi seçiyorum, Pascal’in terazisini -diyerek maskemi düzelttim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder