28 Eylül 2015 Pazartesi

ESKİT DE..

Sonra sahne değişiyor (içte, dışta ya da ikisinden birden), dün şunu ifade eden artık öyle gelmiyor.

Eskimeyle barış içinde yaşar giderken yenilik birden hoşuma gitmeye başlıyor. Bazen yeniliği daha özlü bir yerde yakalayamadığım, üretemediğim, bazen de bir pipo pipodan ibaret olduğu, beş duyum yenilik istediğinden. Eski rejisör sandalyesinde ne kadar rahatsam yenisini alırken içim o kadar açılıyor. İkisi de ben, iki deneyim de hakiki. Geçicilik, ikisinin de gerçekliğini etkilemiyor. Sadece aynı taşlarla (konu başlıklarıyla) yeni bir oyun kurulmuş. Oyun akarcasına değişirken şeylerin (fikirler, duygular, algı, insanlar) bütün içindeki yeri, anlamı, onlarla ilişki de değişiyor. Büyüyor, ufalıyor, farklılaşıyor, sahneye giriyor, sahneden çıkıyorlar.

Bunları güçlü, baskın oldukları bir karede dondurup şu şudur (dolayısıyla öyle olmalı/kalmalı) diye kurallar, ölçütler, nirengiler sabitlemek ne ayak bağı.

İç-dış çelişki, sürtüşme, çatışmaya davetiye.

Deneyime değil, deneyimleyene bakmalı.

Bir şeyi enine (insanın kendi ve zaman içinde) boyuna (insandan insana aldığı farklı hallerde) görebilmeli.

Bugün ak dediğim, başkasının ya da başka zaman benim kara dediğimle o vakit eşdeğerli.


Dikkati oyunculardan oynattıkları taşlara kaydırmaksa bir yığın tercüme hatasına gebe.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder