9 Ağustos 2022 Salı

PROBİYOTİK

Boğuştuğum enfeksiyon, bağırsaklar konusunu burnuma dayadı. İkinci beynin önce kendi haline bırakmak, şimdi de güçlü ilaç tedavisiyle tarumar olan florası meseleyi ciddiye almaya yeterli. İlgim yapılacaklar-yapılmayacaklarda tabii ama yanı sıra buradaki işleyişte de.

İlk kez kefir içmeye, yararını da kısa zamanda görmeye başladım. Haşat olmuş organın sıkıntılı “Ben buradayım!” sinyalleri yatıştı.

Probiyotik! İçinde at koşturan karşıt ordulardan sana hizmet edenleri desteklemek. İyi, sağlıklı. Ama burada da daha ilginç olan işin kötü ve sağlıksız yanı.

Bağırsaklar, şu dipsiz “ben” konusunu, kuklacının, anlı şanlı şahsımızın altlarında bir yerde adı sanından bihaber olduğumuz mikroorganizmalardan da mı oluştuğunu düşündürüyor.

Misal tatlı düşkünlüğü. Tatlı çeken canımız aslında ne? Tam da bu cana kast eden zararlı bakteriler değil mi? Damağın ufak şehvet mağarasından yükselttikleri arzu çığlıkları ve geçici tatminin ardından olanlarla (gırtlağımızın ötesiyle) aramızda nasıl da kalın bir perde var. Gözü dönmüş, yumulduğumuz tatlı tabakları aleyhimize çalışanın bir manipülasyon şaheseri.

Canım çekti!

Pek güzel de o “can” aslında sen bile değilsin. Buna uyanana kadar bakterilerin, parazitlerin, sen filan olmayan arzuların, kaprislerin, alışkanlıkların güdümünde hiç de probiyotik olmayan bir flora döşüyorsun içine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder