25 Temmuz 2022 Pazartesi

KOMŞU GELDİ

Bitişik komşularımız bayramı beklemiş. Geçti, geldiler. Anne, kızı, ergen torunu. Kendi halinde insanlar. Seslerinden çok kokuları yükseldi. Mutfaktan iştah açıcı çeşit çeşit koku.

Anne ile ben. Birimiz ne ise diğeri o değil. Daha arabadan eşyalarını taşırken durup bahçelerinin köşesindeki çiçeklerin kuru yapraklarını ayıklıyordu.

Ertesi sabah bol sarmısaklı, sirkeli domates sosu kokusunu kızıl kızıl saçarken baktım çapayı almış, bahçeye dalmış. Otları yoldu, toprağı deşti. Harıl harıl çalıştı. Anaç bedeninde yazlık bir entari, yüzünde olgun domatesler gibi güneşli, merhametli, sevecen bir gülümseme.

Verandayı yıkadı, paspasları korkuluğa astı. Pratik, eli çabuk, becerikli.

Bana bir boy aynası tutulmuş, kendime baktım. Suçüstü yakalanmış gibi hissettim. Bahçeyi ot bürümüş, asma nasıl olduysa portakala tırmanmış. Geleli iki buçuk ay oldu, bahçeye takviye su verme fikri aklıma yeni düştü. Saç sakal birbirine karışmış halini, yeşil otların kızıl toprağı örtmesini seviyorum. Bahçenin kalınlaştıkça kalınlaşıp beni gelen geçenden ayıran perdeliğini.

Hepsi o mu, yoksa bahçeyle, toprakla kanlı canlı bir ilişki kurmaktan mı geri duruyorum? Çaba göstermeye üşeniyor, hatta bundan her nedense ürküyor muyum?

Verandaya bir kere bile su tutmadım. Arada bir süpürüyorum. Bu su kıtlığında o yeter -mi, yoksa burada da mı ipe un seriyorum?

Sorular zıddımın bitişiğimde belirmesiyle başladı. Mutfak, temizlik, bahçe, kadınlık, komşunun tabağında ne varsa sakınmadan girişmesi beni kendi tutukluğumla yüz yüze getiriyor.

Geri duruşumda serbestlikten uzak bir şeyler var. Dokunulmamış bir düğüm?

Benim ateşi dumansız mutfağımdan sabahları naneli çayın yanında Umberto Eco’nun gotik denemelerinin iştahımı açan rayihaları yükseliyor şu sıra. Başka zamanlar dünyanın, zamanın dört bucağından başka mahsuller fikrimde, gönlümde pişiyor. Tutkularım ne kadar yoğunsa o kadar platonik.

Etrafla ilişkilerimde seken bir taş gibi yaşıyorum. Kalma, bağlanma diyen temel bir inancın avcunda. Gel ve geç. Tutunma, kök salma. Giriştiğimi şöyle sıkıca kavramadan.

Komşum bütün bunlarda ne kadar da doğal. İlgisi, bakımı, emeğiyle etrafını besliyor ve besleniyor.

Ama dur bir. Sabah bahçeden yan komşusuna “Yorucu, pek de halim yok ama..” dediğini işittim. “Yapmamak elimde değil, iş yapmadan duramıyorum. Huy işte.”

Ona uzaktan geçici bir imrenme duyabilirim. Ama yaptıklarından çok hareket serbestisine gıpta ederken bu söylediği, onun da kendince ve benimkinden farklı bir şekilde özgür olmaktan uzak olduğunu düşündürdü. Onun hamaratlığıyla benim işten kaçınmamın madalyonun iki yüzü olduğunu.

Bilinçli, bilinçsiz iliklerimize işlemiş temel inançlarımızın, şartlanmalar, tanımlar ve sınırlamalarımızın, takılıp saplandıklarımızın bağı hepimizin ayaklarında. Bizi durmadan biçimlendiriyor, biçimimizi pekiştiriyor. Arada bir yanı başımızda beliren, biz neysek o olmayanın boy aynalığında kendi dünyalarımızdan ötekilere bir vasistas açılıyor.

*



Not: Nane nasıl ekilir diye sormuştum sabah. Az önce elinde bir bardak dolusu nane ve keserle geldi. “Yer gösterin, ekivereyim.” Yukarı, deniz rüzgarlarıyla rengi atmış sardunyaların toprağı betonlaşmış çiçekliğine çıktık. Aralarındaki boş toprağı kazdı, naneleri ekiverdi.

“Her gün sulayın, olur mu? Ya sabah erken ya akşam. Nane su sever.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder