27 Eylül 2021 Pazartesi

BİRBİRİMİZE DÖNE DÖNE ÖĞRETTİKLERİMİZ

Epeydir Amerika’da yaşayan Bahar tatile geldi. Ondan birkaç hafta sonra da Amerikalı kocası.

Üçümüz oturmuş konuşuyorduk.

İlk iki hafta gayet iyiydi, dedi Bahar. “Oradaki gibiydim. Anlayışlı, pozitif, güler yüzlü. Derken buralılaştım. Hırlamaya, söylenmeye, trafikte küfretmeye -gerçi pandemi yüzünden artık camı indirip bağırmıyorum ama..”

Öfkesi burnunda, diken üstünde, tahammülsüz. Tanıdığım en olumlu, ahenk eğilimli insanlardan biri. Fabrika ayarlarımıza dönmüş.

Eh, dedim, sürekli beslediğimiz bu hal, ne yaparsın.

Bob, “Sen hiç öyle görünmüyorsun” dedi.

Ben de öyleyim dedim.

*

Ama çalışıyorum. İçimde azmış bir reflü gibi yükselen tepkiyle adım atmamaya eğitiyorum kendimi.

Genel toplumsal etkileşim tonunu birbirimize öğretiyoruz. Zamanla seçenekler azalıyor, yok oluyor, geriye döne döne pekiştirilmiş bir refleks kalıyor.

Bu da durup bir bakmadan, anlamadan patlamak. Önce bir patla, dağıt ortalığı, sonra lazımsa anlarsın!

Anlaşmak için zaman-zemin bırakmıyoruz ne kendimize ne karşımızdakilere.

El alemin sana değdiği, değer gibi olduğu an havalara sıçra -kimsenin kimseyi saymadığı bu yerde çok da yanılıyor olamazsın. “Ben buradayım, hey!” demenin yolu (iş işten geçtiğinde bile olsa) bu ise sesinle, yaygaranla görünür kıl kendini, göz doldur, göz korkut. Yoksa..

Yoksa’sı dipsiz bir güvensizlik, sevgisizlik, empatiye yer bırakmayan sürekli sürtüşme.

Kendine hakim olmanın tepkini bastırmak değil (bunu sürdürülebilir bir şekilde yapmanın imkanı yok), onunla harekete geçmemek olduğunu anlamak büyük bir adımdı. Şimdi sabırla, sebatla bunu derinleştirmeye çalışıyorum.

Yapabildiğim her seferinde, tepkim dağılıp da geri dönüp patlamamayı başardığım irili ufaklı olaylara baktığımda kendimi kutluyorum.

Tepkini ortaya saçsaydın o an rahatlardın ama ardından oradan buradan cam parçalarını toplar dururdun. Kendini haklı kılma çabasının yıpratıcılığı şöyle kalsın, yıkıcılığınla barışmaya nafile çalışırdın.

Uzamasın, hasarı başkalarına da yayılmasın, dallanıp budaklanmasın ama belki asıl önemlisi, toplumsal etkileşimimizin bu berbat fabrika ayarlarına biraz daha su taşımasın istiyorsan şeytanın dürttüğünde harekete geçme, DUR. Hepsi bu.

Beni teşvik eden iki şey:

Bu refleks kimin ne işine yarıyor sorusunun aşikar cevabı.

Ve reflekse indirgenmiş bir repertuarın kölesi olmaktan artık kurtulmak.

*

“Bu ülkenin insana öğrettiği bu maalesef” dedim.

Bob, “Şart değil” dedi. “Hatırlasana, burada uzun bir süre kaldık, bolca gaz yedik (Gezi sırasındaydı). Ona rağmen ben öyle olmadım.”

Ona kaldırımlara park eden araba fotografları koleksiyonunu hatırlattım. Sürenin sonlarına doğru “insanların birbirine saygı gösterdiği bir yerlerde olmayı özlediğini.”

“Ben mi?” dedi hayretle.

Bahar güldü. “Sana onun fil hafızalı olduğunu söylemiştim, değil mi? Bak sen unutup gitmişin, o hatırlıyor.”

Bu ülkede birbirimize öğrettiğimiz, birbirimizden başka bir şey beklemeyerek körün değneğine çevirdiğimiz bu.

Döngüyü kırmanın tek yolu, çevirip durduğumuz çemberi görüp adımını bir yol dışarı atmak.

Dikkat Bob! Bu pekala senin için de geçerli.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder